Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  => Anadil kampanyası...
  => Basın açıklaması...
  => Prof. Emel Huber...
  => Tayfun Keltek...
  => Norbert Müller...
  => Zehn-Punkte-Plan...
  => Türkçem...
  => Köksal Toptan...
  => Türkçe sevgisi...
  => O. Sinanoğlu...
  => Dilimiz haysiyetimiz
  => Düşünce ve Dil
  => Türkçe tartışılıyor
  => Pressemonitoring
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Dilimiz haysiyetimiz

DİLİMİZ HAYSİYETİMİZ

ARİFE GÜLSÜN

16 Kasım, 2008

 (Ege Üniversitesi Türk Dili Bölümü Öğretim Elemanı)

Teknolojinin gelişimi ve iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla geçirdiği evrim, her dili olduğu gibi Türkçeyi de etkisi altına aldı. Üreten ve adını koyanlar, üretemeyen ve adını koyamayanlara galebe çaldı. Üretemezseniz üretenlerin malını alır ve onların adlandırdığı şekilde kabul edersiniz. Ama dil bilinci ile davranıp dilimize henüz girmekte iken karşılığını bulursanız bir nebze olsun üretememekten doğan açığı kapatma yolunda bir adım atmış olursunuz. Tabi mesele sadece üretemememe meselesi değil. Daha büyük bir sorun var: Özenti ve yabancı dille eğitim. İngilizce bir fiile etmek yardımcı fiili ekleniveriyor ve karşımıza Türkingilizce kırma bir dil çıkıveriyor. Bakın gençlerimiz nasıl konuşuyor:

 Hangi evınta akıyoruz?!!

Ortamdan disconneckt olalım!!!

Extrem tenakuzlar içindeyim!!!

Sevginin kuant altı korsal bir yapısı var, partiküler bir yapı…

Tamam ben simdi o emaili reply ediyorum...

Bu mağazayı hazırlarken daha iyi bir display elde etmek için genelde blue tonlarını tercih ettik...Bu sayede customerlarımızın daha hoş bir ortamda alış veriş yapmalarına olanak sağladık...(CNN Türk’te bir mağaza tanıtılıyor.)

Biz boyfrendimle ekşın filmlerini izliyoruz. (Aysun Kayacı’dan duymuştum bu cümleyi.)

Ben bunları gecen derste mention etmistim, sen yine kitaptan şu chapterları bi check et ...." (Öğretmen, derste bu cümleyi kuruyor.)

Yivrençsiaaan…

Deearmişimm…

Ayy cittan yaaane…

Lütfaaan… (evet e değil a ile ve uzatarak)

Hadi papaaay…

Ay inanmiyoroaamm…

Kafe grandda branç yapalım maaa.

Süper manyak olmuşsun yaaa. (Güzel olmuşsun demek istiyor)

Döncem ben sana. (Nereye, nerede neden dönüyorsun, ben seni sonra arayacağım’a ne oldu?)

Omaar, benim kahvem geldiiaa. Bana kahve aal. (Kahve içmek istediğini anlatmak istiyor.)

Ne oluyoruz felan oldum yaaane.

Yani bütün e’ler a; ö’ler o; ü’ler u; a’lar e; o’lar oa; u’lar ı; ı’lar ıa oluyor. Gençler buna Tiki Dili ve Edebiyatı diyorlar, ya da ciksoloji.

 50 yıl kadar kısa bir süre içinde Türkçe’nin geçirdiği evrimi anlatan aşağıdaki yazı da geçenlerde elektronik postama geldi. İşte yıllara göre Türkçe:

 

 Yıl: 1965
"Karşımda âniden belirince ziyâdesiyle şaşırıverdim. O vakit nasıl bir edâ takınacağıma karar vermekte bir hayli güçlük çektim. Vecde geldiğime hüküm getirdim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi hissettim. Sîmâsında beni fevkalâde huzurâ erdiren bir tebessüm var idi. Giyeceklerimi usulca toparlayıp, emin bir ses ile 'Akşam-ı şerifleriniz hayırlı olsun.' deyiverdim."

Yıl: 1975
"Karşıma birdenbire çıktığında olağanca şaşkınlığımla durakaldım. Sonuç itibâriyle ne yapacağıma hüküm veremedim, heyecânım dolayısıyla ellerim, ayaklarım titremeye başladı. Lâkin kısa bir zaman sonra kendime gelir gibi oldum. Yüzünde beni şenlendiren bir edâ vardı.
Kendime çeki düzen verdim, kendinden emin bir ses ile 'Hayırlı akşamlar.' dedim."

Yıl: 1985
"Karşıma o anda çıkıverince çok şaşırdım. Ne yapacağımı kararlaştıramadım, heyecandan ellerim titredi. Biraz vakit sonra düzelir gibi oldum, yüzünde hayli rahatlatıcı bir tavır vardı. Üstüme çeki düzen verdikten sonra, kendinden emin bir ses ile 'İyi akşamlar efendim.' dedim."

Yıl: 1995
"Karşıma çıktığı anda donakaldım. Çok fenâ oldum yâni. 'Bu iş bizi bozmasın?' dedim kendi kendime. Ama sonra baktım o da bana bakıyor, dedim bu iş tamam. Kızı tavlamak için ayaklandım, artistik bir ses tonuyla 'selâm' dedim."

Yıl: 2005
"Olm onu karşımda görünce oha, çüş falan oldum yâni. Bu iş olmaz dedim, yanarız sonra. Sonra baktım o da beni kesiyor, dedim bu iş ok. Git oğlum yanına dedim, bu çıtır senin. Kuul ve presentabl bir şekilde 'Selam yavru ne iş?' dedim sonra. Öyle işte."

Yıl: 2015
"Ven ay vaz si hör, bende var veri veri heyecan yâni öyle işte birden. Off, ay dont nov yaa. Ama o da bana öyle bi bakış fırlattı ki, dedim âşık len bu beybi. Sonra dedim 'Hay beybi. Hav ar yu?'"

 

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki, kendi benliklerini koruyamayan milletler yok olmaya mahkûmdur. Dilinizi koruyamazsanız, kültürünüzü, sizi siz yapan öğeleri unutursanız, sizi bir arada tutan, koruyan öğeleri de kaybetmiş olursunuz. Fransa’da dil polisi varken, Almanlar dillerinin yapısı Türkçe kadar kelime türetmeye uygun olmadığı halde, yeter ki Almanca sözcük olsun deyip neredeyse bir satır uzunluğunda sözcükler yaparken bizdeki bu gönüllü boyun eğiş ve mankurtlaşma neden?

 

 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol