Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  => Beynin sol yanı...
  => Batı'nın iki yüzü
  => Düşündüğünü...
  => Cumhuriyetle...
  => Türkiye'de kadın...
  => Aydınlanmada Tanrı...
  => Bahattin Gemici
  => Kültür Enstitüsü...
  => Adamsızlık...
  => Sevgi ve Bilgi...
  => MSU für Migranten
  => Türkçe zorunlu olmalı
  => Fakir Baykurt...
  => Atatürk'ü eleştirmek
  => Öğretmen Aşkı
  => Okuma!
  => Kubilay'ın katli
  => Kadınları sevmedik
  => Kadınlar Günü
  => Aşk ve sevgi
  => Kanı kanla yumazlar
  => Nevruziye
  => Merkel'in ziyareti
  => Obamaya mektup
  => Baykal'a mektup...
  => 19 Mayıs ruhu
  => Babalar
  => Şaşıp kalıyorum
  => Mona Lisa ile...
  => Ata'ya mektup
  => Bir kadın iki şair
  => Bize Mustafa Kemali anlat
  => Yabancı Düşmanlığı
  => Onursuz Aşk Olmasın
  => Hasanoğlan Buluşması
  => 19 Mayıs:Bağımsızlık Güneşi
  => "Bir daha olmasın" dediler
  => Önce Eğitim
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Cumhuriyetle...

CUMHURİYETLE HESAPLAŞMAK

Prof. Dr. Levent Seçer

Türkiye'de rejimi değiştirmeye çalışmak,demokrasiyi sözde bırakıp, dolaysız özde yaşanır halden çıkarmak, işte sonuçları.

Türk demokrasisi, çok zor günlerden geçiyor. Türkiye, çok ciddi bir siyasal tıkanmanın ve toplumsal krizin içinde duruyor. Buna zor yılların başlaması desek daha doğru olacak sanırım. Pembe tablo çiziliyor, her şeyin gizlendiği ve topluma yansıtılmayan gerçeklerin sonradan ortaya çıkması ve sonuçları, ülkeyi nasıl bir tıkanmışlığa sürükleyecek bilinmez. Ne yazık ki bu tıkanmışlığın toplumsal bir taban potansiyeli taşıdığı da ortada.

Özellikle 22 Temmuz 2007 deki seçimlerden sonra aldığı yüzde 47'lik oy oranının ardından iktidarını güçlendiren AKP hükümeti, parti tabanını öncelikle öne çıkardı. Seçimlerin hemen ardından tek başına iktidar olmanın verdiği güçle Apdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı seçtirerek Köşk'e çıkarması, daha önce planlanan senaryonun bir parçasıydı. (Burada MHP'nin de önemli payını unutmamak gerek). Daha sonra türban sorununu ortaya atarak kendi tabanına olan duyarlılığını göstermeye çalıştı. Bu nereye kadar inandırcıydı bunun da sonuçları ortada. Ülkenin çözüm bekleyen sorunlarına değil, kendi tabanına yönelen AKP iktidarı, türban özgürlüğü ve anayasa'yı değiştirme girişimlerinde bulunarak, siyasi ortamı germeye başladı. Özellikle laiklik konusundaki gösterdiği tavır da ortada.

AKP'nin kapatma davasından sonra takındığı sert tutum hiç değişmedi, daha sert, daha baskıcı bir yönetim sergilemeye başladı. Bunun adına yaratılmak istenen sistem diğer bir adıyla ''korku toplumu desek daha doğru olacak''. Bir toplumu kendi sistem anlayışının içinde tutabileceksen bu korkuyu yaratacaksın demektir. Başbakan (RTE) bu resmi çok iyi veriyor, en son konuşmasıda, ''herkes haddini bilecek'' diye konuşuyordu. Bir ülkenin başbakanı nasıl böyle bir konuşma yapabilir? Kendisini dinleyen halk bu konuşmalardan korkmaz mı acaba? Eleştirilmekten öfkelenen sinirlenen bir başbakan. Bu da bana göre başarısızlığın paylaşılamadığı birikimlerin zaman zaman dışa vurması demek. Ama bu resmi keşke kendi toplumuna karşı vermeseydi daha doğru olacaktı. Neyin doğru yanlış olduğunuda anlatmaya çalışmak bir görev olsa da, bazen insanın düşüncelerini bile yazmaktan korkar hale gelmesi noktasındaki titremesi kadar insana verdiği bir başka korku olamaz sanırım.

Başbakan (RTE) neden bu kadar sinirli ve öfkeli?. Bana bunu bir festival için gittiğim Portekiz'de bir sanatçı dostum sordu. ''Ne zaman konuşmasını dinlesem bağırıyor sinirli ve öfkeli, siz hiç korkmuyormusunuz?'' Verdiğim yanıt elbette benimle gizli kalsın, ama bu dostuma anlattıklarımdan sonra söylediği şu sözleri burada yazmadan geçemem elbette. ''Şimdi Atatürk'ü Türk toplumu nasıl da özlüyor değilmi?'' Uzaklarda yaşadığım bu heyecan bana O'nun ne kadar önemli bir devrimci olduğunu, O' nu sevmenin bir başka sevda olduğunu şarkı gibi yüreğimde yaşadığım bir hazdı. Atatürk hala benim ülkemde farklı yerlerde gösterilmeye çalışılıyor, tartışılıyor olmanın rahatsızlığını duymak, O'nun hala devrimlerinden rahatsız olanlara baktığımda aklıma şu soru geliyor.

''Cumhuriyetle Hesaplaşıyorlar''. Bunu yazmaktan başka bir şey gelmiyor aklıma. Cumhuriyeti nasıl inkar edebiliriz bu mümkün mü? Atatürk devrimleri laik sistem anlayışı ve özde bir demokrasi, bu değerlerin dışında başka bir sistemin yerleşmesi demek Cumhuriyete karşı bir siyasal darbe değil mi?

 

AKP Hükümeti, bu güne kadar bunları yaptı, tüm bilimsel kurumlar ele geçirildi, çalıştırılmadı. Özellikle (Tübitak) ve üniversiteler ve kamu kurumlarına yerleştirilen imam hatip kökenli kadrolar. Bilimle din her zaman karşı karşıya getirilmek istendi. Sanata edebiyata gösterilen önem de ortada. Dünya'da yılda 160 konser veren bir sanatçı bunlardan rahatsızım dedi, „istediğin yere gidebilirsin“ dediler. Oysa bir ülkenin uluslararası değişimin içinde olması adına sanatçının önemini biz hala anlamak istemiyoruz nedense. ''Batı'nın sanatını değil, ahlaksızlığını aldık'' diyen bir Başbakanımız var. Bir zamanlar ''AB bir Hristiyanlar Kulübü'' diyen ama sonradan nedense birliğe girmek adına uyum yasaları çıkaran, Batı'ya olmadık şirinlik gösteren, yada farklı bir resim vermek adına senaryolar yazan, ''Davos serenatı'' gibi, ama bütün bunların yarın nasıl geri döneceğini bir türlü anlayamamış olmak ülke yönetmenin ne kadar önemli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıyor mu?

İç ve dış borcun gizlendiği bir ülke,(TUİK) her yıl açıkladığı işsizlik sayısında gerileme değil, hızlı bir artışın olduğunu söylüyor. 2005-2006 yüzde 68, 2006-2007 yüzde 71, 2007-2008 yüzde 76. Yani mutsuz bir ülke insanı tablosu var karşımızda ve sınırsız bir harcama buna karşılık. En son örneği de Başbakan (RTE) kullanılır halde olan uçağı olduğu halde, (60) milyon dolar vererek alınan uçağın gerçekten neden alındığı sorusu yanıtsız kalıyor yine.

Köşkün, atamalardaki, yasalardaki takındığı tavırda düşündürücü değil mi? Rektör tayinlerinde laiklik karşıtı kişilerin inadına rektör olarak atamaları, çok önemli kurumların başına yine laiklik karşıtı açıklamalar yapan kişilerin getirilmesi konusunda. Cumhurbaşkanı veto yetkisi olduğu halde tereddütsüz onaylaması, yine mayın arazileri ve en son askerin sivil mahkemelerde yargılanması konusundaki hassas bir konunun, özellikle toplumun tüm kesimlerinin duyarlı yaklaşmasını beklediği halde, yine beklenen şekilde onaylayarak bilinen tavrını ortaya koymasıda düşündürücü değil mi?. ''Al gülüm ver gülüm'' aynı sistemin aynı anlayışın birlikte verdiği karar bu olmalı sanırım.

Merak ediyorum bu güne kadar Abdullah Gül kaç kararı veto ederek yolladı acaba? Dolaysız demokrasilerde sonunda sıkıntı yaratacak bir paylaşım bence, ama zaten yaşanan demokrasi hangisi acabaTürkiye'de? Sözde mi,özde mi,yada dolaysız mı? Bana göre hala bir ülkede demokrasi tartışılıyorsa, ülkeyi kendi sistem anlayışı altında yönetmeye çalışan iktidarın, bu sorunun yanıtını nasıl vermesini istersiniz? Ben bu soruya cevap vermeye çalışırsam adı ''Cumhuriyetle hesaplaşıyorlar'' olacaktır.

Buraya kadar yazmam gerekirse daha pek çok örnekleri var. Ama beni asıl üzen de ciddi anlamda bir muhalefetin olmaması. AKP hükümeti, bunu çok iyi biliyor, suskun sessiz kendi fikrini bile halkla paylaşamayan bir muhalefet. İşte başbakan (RTE) bunu görüyor ve konuşuyor, ama talihsiz açıklamalar bunlar yansıtılanlar toplumun alışık olmadığı resim bana göre. Başbakan (RTE) çok iyi bir hatip ve bunu iyi kullanıyor toplumu etkileme becerisi var. Ülkeyi hızla bir yok edilmişliğin içinde bırakmaya doğru sürüklediklerinide biliyorlar, istedikleri sadece ''ılımlı islam modeli gerçeği''ve bunun içinde, Atatürk gerçeğini rafa kaldırmak, Cumhuriyetle hesaplaşarak modeli yerleştirmek, işte asıl yapılmak istenen bu.

Bütün olup biteni bir cümleyle özetlersek, özellikle son aylarda yaşananlara baktığımızda, rejim değişikliğiyle beraber bir geçiş süreci var Türkiye'de. Yani baktığımızda yaşananlara ve başbakan'ın ''bu ülkede herkes haddini bilecek'' diyecek kadar vahim tehlikeli bir açıklamasından yola çıkarsak, rejim değişikliği geçiren bir ülkeyiz. Türbanın serbest bırakılması için anayasa'yı bile değiştirme çalışmaları içinde olan bir sistem. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temelini oluşturan laiklik anlayışını açıkca eleştiren AKP hükümeti ve üyeleri, meclis başkanları, başbakan, politikacılar,... AKP için kapatma davası açtığı için hedef gösterilen başsavcı, Atatürk'ü sevmiyorum diyen türbanlı bir kadına gösterilen alaka.

Tüm dünyada bile yankı bulan son Ergenekon operasyonu ve sonrasında yaşananlar. Aydınların Rektörlerin, bilim adamlarının, düşünenlerin, yazanların sorgulanmak adına göz altına alınmaları. Yargı bağımsızlığı, yargının etki altında kalması gerçeği vs. İktidarın nasıl bir sistem anlayışı içinde olduğunu göstermesi bakımından son derece önemli. Ergenekon belki de iktidarın kapatma davasında yaşadığı gerçeğin karşısına koymaya çalıştığı bir güç gösterisimi, yoksa darbe döneminin önünü tıkamakla beraber, tüm rejimi ele geçirip kendi modelinin önünü açarak bir engel bırakmamak mı?

Ama ne var ki hala var olan Atatürk değerlerine devrimlerine bağlı laik, çağdaş bir toplum adına duyarlı insanlar merak ediyor: ''Türkiye nereye gidiyor?'' diye, asıl düşünmemiz gereken acı gerçek işte bu.

 

 

 

 

 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol