TÜRKAN SAYLAN VE ÇYDD’YE YAPILAN SALDIRININ ARDINDAN Prof.Dr.Zehra Ipşiroğlu
Bu yazıyı kaleme aldığımda Türkan Saylan daha aramızdaydı, son dakikasına kadar da sınırsız idealizmiyle, vericiliğiyle, alçakgönüllüğüyle ve her zaman ezilenlerden yana olan duruşuyla aramızdaydı.Kendisini hastenede kısa bir süre önce ziyaret ettiğimde, Beşiktaş Belediyesi tarafından bir heykelinin yaptırılması projesine karşı kaygısını açıkca dile getirmişti. Çünkü istediği ve yaşamı boyu savunduğu mitlerin yaratılması değil, yapıcılık yolunda etkin bir duruştu. Bizlere bıraktığı miras da bu. Hepimiz Türkan Saylan’ız , Atatürk’ün kızları vb. sloganlar söylemek çok kolay, güç olan gerçekten bir şeyler yapabilmek…Çünkü Türkan Saylan’ın düşündüğü doğrultuda yapıcı bir etkinlik insan, kadın ve çocuk haklarından yana olan bir duruşu sonuna kadar savunmak ve buna sadece sözle değil davranışlarımızla da sahip çıkma anlamına geliyor. Almanya’daki bir öğrencimin bu sabah bana yazdığı gibi ‘Amac Türkan Saylan`in vasiyetinin gerceklestirilmesi olmalidir ‘Vasiyeti okutulan 37.000 kiz ögrenci sayisinin 100.000 e cikartilmasidir. Inaniyorum ki bu geride kalan Türkan Saylan`lar tarafindan gerceklestirilecektir. Ama artik Türkiye disindan da yeni yeni Türkan Saylan`lar cikmali, calismalar sadece Türkiye icinde kalmamali, dis ülkelerde yasayan Türk vatandaslari tarafindan da üstlenilmeli.’
Bundan kısa bir süre önce ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın evinde Ergenekon soruşturması bağlamında saatlerce arama yapıldığında, Türkan Saylan’ı uzak yakın tanıyan herkes, onunla aynı dünya görüşünü paylaşmayanlar bile donup kaldılar. Bütün yaşamını insan, kadın ve çocuk haklarına adamış çağdaş ve demokratik bir toplum için savaşan böylesine yapıcı ve idealist bir insanın adının bile Ergenekon’a karışması çok irkilticiydi, her ne kadar bizim toplumda çok şeye alışık olsak bile….Öte yandan dış basında, özellikle de Almanya’daki ilgisizlik şaşırtıcıydı. Frankfurter Allgemeine’de birkaç ay önce Türkan Saylan’dan sadece başörtülülere karşı savaş açmış emekli bir cilt doktoru olarak sözedilmesinin ardında bilinçli bir çarpıltma politikası mı gizliydi, yoksa kimi medyacıya özgü bir yüzeysellik miydi sözkonusu olan? Almanca olarak eşim Prof.Dr.N. Mecklenburg’la birlikte kaleme aldığım kısa basın bildirisi Alman basınında suskunlukla karşılandı, ancak Evrensel Avrupa’da Almanca olarak yayınlandı. Türkan Saylan’ın kişiliğini ve yaşam karşısındaki duruşunu tanıttığım uzunca bir yazı ise birkaç Alman gazetecinin ilgisini çektiyse de, yayınlanacak basın organını daha bulamadı.
Dış basın olup biteni kayıtsızlıkla karşılarken, T. Saylan’a karşı bir kampanya yürüten ve onu hristiyan misyonerliğinden PKK ile işbirliğine, İslam düşmanlığından bursla desteklenen çocukları ailelerinden, dinlerinden ve kültürlerinden koparmaya kadar akla hayale gelemeyecek her tür saçmalıkla suçlayan, bu arada da hiçbir çamur atma ve iftiradan kaçınmayan ne olduğu belirsiz (milliyetci? dinci?) bir kesimin dışında, toplumda saygınlığı olan kimi gazetecinin duruşu da yadırgatıcıydı. Sözgelimi yazılarını yıllardır hep hayranlıkla okuduğum ve insan ve kadın haklarından yana duruşuyla çok değerli bir gazeteci olarak gördüğüm Oral Çalışlar Taraf’ta yaptığı bir konuşmada T. Saylan’a saldırıyı kınarken ÇYDD’nin eğitim konusundaki çalışmalarını da tek bir cümleyle yok sayıyordu.‘ÇYDD’nin çalışmalarına baktığımızda Türkiye’de eğitim alanında iki kesimin olduğunu görüyoruz dinciler ve militanlar..’Aynı şekilde Murat Belge saldırıyı kınarken, ÇYDD’nin darbe ajitasyonu yaptığını da göz önünde bulundurmamız gerekir diyordu.
Oral Çalışlar’ın ve Murat Belge’nin sözleri ne anlama geliyor? ÇYDD kırsal kesimden gelen onbinlerce çocuğa tanıdığı eğitim olanaklarıyla ve savunduğu çağdaş eğitim anlayışıyla militan mı yetiştiriyor? ‘Ne köktendincilik ne de darbe’ diye her fırsatta duruşunu açıkca belirten Türkan Saylan’ın çizgisini şimdiye değin özenle koruyan ve hiçbir etkinliğinde dar bakışlı bir milliyetcilik anlayışına geçit vermeyen bu dernek nasıl bir darbe ajitasyonu yapmış olabilir? Eğer böyle bir şey gerçekten sözkonusuysa, nerede, nasıl, ne zaman, uluorta ortaya atılan böylesine ağır bir suçlamanın belgelenmesi gerekmez mi? Yoksa köktendinci bir kesimin ileri sürdüğü gibi laikliği savunmak, laik ve demokratik bir toplumun değerlerini her şeyden, dinsel değerlerden de üstün tutmak mı militan olmak ve darbe ajitasyonu yapmak anlamına geliyor?
Doğrusu derneğin kuruluşundan beri eğitim alanındaki çalışmalardan etkin yer alan biri olarak bu sözleri şaşkınlıkla karşıladım.Şu bir gerçek ki bu dernek kurulduğundan buyana eğitimde odaklaşmıştı. Türkiye’de ki otoriter ve ezberci eğitim ve öğretim anlayışına karşı çıkarak, çağdaş bir eğitim ve öğretim felsefesinin temellerini atmaya çalışıyordu. Amaç sorgulayabilen, düşünebilen ve kendi yaratıcı gizilgücünü kullanabilen bireyler yetiştirmekti. Ama bu dünden bugüne gerçekleştirilebilecek bir şey değil.Çünkü Türkiye’deki öğretmen odaklı, otoriter ve ezberci sistem bunun tam tersini savunuyor. Yıllarca gerek yayınlarımızla, gerek İstanbul’un kenar semtlerinden seçtiğimiz model okullardaki etkinliklerimizle öğrenci odaklı çağdaş bir öğretim sisteminin temellerini atmaya çalıştık.Çeşitli yazar ve sanatcıların katkılarıyla hazırlanan ‘Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdaş Eğitim’ adlı ilk kitabımız yenilikci bir eğitim ve öğretim anlayışının yerleştirmek açısından tam anlamıyla bir ilki oluşturuyordu. Bunu edebiyat, dil, tiyatro, müzik, sanat gibi farklı dallardan gelen uzmanların da katkılarıyla nice yayınlar izledi. Yayın kurulu olarak uzun yıllar .Dr.Şeyda Ozil , Prof.Dr.Jale Baysal,Nazan Ipşiroğlu’yla birlikte bu çalışmaları sürdürdüm.Sonraki yıllarda öğrenci odaklı bir öğretim anlayışını benimseyebilen öğretmenler yetiştirmek amacıyla doğrudan öğretmenlere yönelik çeşitli uygulamalı kitaplar çıkardığımız gibi İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü’yle işbirliğiyle uygulamalı çalışmalara başladık. Ne var ki ulaşabildiğimiz kesim çok küçüktü. Türkan Saylan eğitim hakkından yoksun olan onbinlerce çocuğa, özellikle de kızlara da ulaşabilmek için tüm güçleri seferber ederek kelimenin tam anlamıyla bir savaşım veriyordu.Böylece hem nitelik hem de nicelik açısından eğitim tarihinde o zamana değin görülmeyen inanılmaz bir atılım yapılmıştı.Yayınlarımız, model okullarda sürdürülen çalışmalar ve okuma hakkı elde edebilen kırsal kesimden gelen onbinlerce çocukla neredeyse bir mucize gerçekleşmişti.
Peki nasıl oluyor da bütün bu çalışmalar görmezden gelinebiliyor? Oral Çalışlar ve Murat Belge gibi eleştirel düşünme ve sorgulama yetileri gelişmiş aydınlar insan, kadın, çocuk haklarına saygılı demokratik bir Türkiye için harcanan bunca çabayı nasıl bir çırpıda yok sayabiliyorlar? Oral Çalışlar’ın yazılarını bunca zamandır okuyorum. Onun hiçbir zaman dinci ya da milliyetci bir ideoloji adına insan, kadın, çocuk haklarını yok sayabileceğini düşünemiyorum bile. Öyleyse, neden böyle bir polemik yaratılıyor? Neden aynı dili konuşan insanlar birden farklı safhalarda yer alabiliyorlar?
Türkan Saylan’a yapılanı kınayıp ÇYDD yi tek bir cümleyle olumsuzlamak gerçekten düşündürücü. Ayrıca Türkan Saylan İslam köktendinciliğine de milliyetciliğe de karşı duruşunu açıkca dile getirdiği için, uzunca bir süredir milliyetcilerin hedefi olmuş durumda. Özellikle bu duruşundan dolayı İzmir’de yapılan mitingde konuşmasının engellendiğini de anımsatmakta da yarar var. ÇYDD’nin felsefesinde ne militan bir duruş var, ne de dincilik.
Öte yandan gelecekte, yani Türkan Saylan’ın olmadığı bir dönemde, ÇYDD şimdiye değin sürdürdüğü bu çağdaş ve demokratik duruşunu koruyabilecek mi? Yoksa gerçekten olumsuz bir gelişme göstererek sapmalara mı yol açacak? Türkiye gibi çalkantılı bir ülkede, geleceğin ne getireceğini kestirebilmemiz kolay değil kuşkusuz. Ama kurulduğundan bu yana bu derneğin duruşunu ve yaptıklarını göz önüne alacak olursak, ona sahip çıkmamız ve herhangi bir yanlış anlamaya yol açabilecek sözlerden özenle kaçınmamız gerekiyor.
Bugün Türkan Saylan aramızda yok, ama hiçbir zaman polemik yaratmayan, kendini önplana koymayan, her zaman ezilenlerden yana olan insancıl duruşuyla hepimize, onunla aynı dünya görüşünü paylaşmayalara bile örnek olduğunu düşünüyor ve geleceğe umutla bakıyorum.