Basın açıklaması
Dil kısıtlamasının uyuma olumsuz katkısı: WDR Türkçe bölümünün kapatılması
Son yıllarda Almanya’da gerek okullarda olsun, gerekse başka kurum ve kuruluşlarda olsun, yaygın bir şekilde Türkçe yasağı uygulanmakta. Son olarak da Köln WDR radyosu 45 yıldır Türkçe yayın yapan programı kaldırmayı hedeflemekte. Neden olarak da tasarruf öne sürülmekte. Biz, Ruhr Veliler Derneği olarak, tasarruf öne sürülerek böyle bir kıstlamaya gidilmesini uygun bulmuyoruz.
WDR radyosu yöneticilerinin böyle bir kısıtlama kararı alması bizleri derinden yaralamıştır. Bu uygulamayı, sadece sevilen bir program olması nedeniye değil, özelde NRW eyaletinin ve genelde Almanya’nın uyum politikasına da ters düştüğü için, olumsuz görmekteyiz.
Adı geçen programın genel bütçeye katkısının çok düşük olması, ekonomik nedenlerin neden olarak öne sürülmesinin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Zira bu kısıtlamanın vermiş olduğu toplumsal sinyal ve bundan kaynaklanan sonuçlar, öne sürlen tasarrufa kıyasla çok daha vahim olacaktır.
Çünkü bu davranış Almanya’nın gelişimine 50 senedir emek sağlamış Türk toplumuna verilen olumsuz bir sinyaldir. Zira bu kısıtlama Prof. Zehra İpşiroğlu’nun da söylemine göre „tam da Alman halkının en çok ilişki içinde olduğu halkın Türkler olduğunun öne sürüldüğü bir döneme denk gelmesi“ düşündürücüdür.
Türkçe küçük bir azınlığın konuştuğu dil değil. Türkçe, Almanya’da konuşulan anadiller sıralamasında ikinci sıradadır. Dünyada en çok konuşulan ilk 15 dil arasına girmektedir ve en çok sevilen yabancı diller sıralamasında Çinceden önce 7. sıradadır (http://de.eu-student.eu/die-20-beliebtesten-fremdsprachen/). Bunun da ötesinde Avrupa’da Türkçe (9%) konuşan insan sayısı, Rusçadan (22%)ve Almancadan (12%) sonra 3. sıradadır, İngilizceden de (8%) önce gelmektedir (http://de.bab.la/nachrichten/die-sprachen-der-welt.html).
Böylece Türkçe, kültürlerarası evrensel önem taşımaktadır. Türkçede verilecek olan kültür hizmetleri sadece burada yaşayan insanların dillerinin ve kültürlerinin kabulü için değil, aynı zamanda içinde bulunduğumuz, birlikte yaşadığımız ve kendimizi iyi hissedebileceğimiz toplum için de bir zenginliktir.
Çok dillilik, (bu Türkçe de olsa) kültürel, politik ve toplumsal zenginliğe katkı sağlamakta ve bu nedenle de uyumu kolaylaştırmaktadır.
Bir çokları buna, anadilini kullanmak ve desteklemek, Almanca öğrenimine engel olabileceğini öne sürerek ve bununda uyumdan daha çok ayrışıma götürür diyerek, itiraz edebilirler. Buna karşılık biz „insanların dilleri, kültürleri ve dinleriyle kabul edilmesi olumlu bir ortam yaratır ve birliktelik ruhunu güçlendirerek de Almanca öğrenimine gerek bu bağlamda, gerekse bilimsel anlamda faydalı olunacağını düşünüyoruz. Zira sadece olumlu, kucaklayıcı ve karşılıklı saygı ortamlarında insanlar birbirlerine açılma olanakları bulabilirler.
Yoksa göçmenlern Alman vatandaşlığına geçiş oranlarının, NRW eyaletinin başlatmış olduğu geniş çaplı kampanyalara rağmen, düşmesini nasıl açıklayabiliriz?
Yoksa Almanya’da yaşayan ve yaklaşık dörte üçü burada doğmuş olan Türk kökenli akademisyenlerin 38% nin Türkiye’ye dönmek istemelerini nasıl açıklayabiliriz? Neden olarak da bu gençlerin yaklaşık 42% sinin Almanya’da vatan duygusunu tadamadıklarını ve Almanya’da gerçekçi bir uyum politikasının yapılamadığını söylemekteler (futureorg enstitüsünün verilerine göre).
Genç akademisyenler vatan duygusunun eksikliğinden bahsetmekteler. „Benim vatanım dostlarımın olduğu yerdir“. Dostlar, beni dilimle, kültürümle, dinimle kabul eder ve sayar. Elli yıllık göç geçmişinden sonra hala bu „yabancı“ saydıklarınızı artık dost olarak kabul edin. Bu bağlamda birbirimize daha çok dost, daha az yabancı kalalım.
Saygılarımla
Dr. Ali Sak
Ruhr Veliler Birliği Başkanı
NRW Veli Federasyonu Başkan Yardımcısı