DOĞAN Tılıç, geçenlerde bir yazısında okumadığımızı yazdı. Tabii okumadığımız, çağdaş anlamda "okur-yazar" bir toplum olmadığımız herkesin malumu; özellikle aydınların dost sohbetlerinde sıkça gündeme gelir. Ancak Doğan Tılıç"in "okumuyoruz" demesinde farklı bir ton vardı: Halka değil aydınlara sitem ediyor, aydınların da okumadığını ima ediyordu.
Ben hem okuduğumu(l) belli etmek, hem de kitap okumaktan sıkılanlara yardım olsun diye bu yaz okuduğum bir kitaptan söz edeceğim.
Sobil yayınlarından çıkan kitap, eğitim sisteminin çıkmazlarını anlatıyor. Adı, "Türkiye"de İnsan Yetiştirme(me) Düzeni". Adı yeterince açıklayıcı olan kitabın yazarı da oldukça deneyimli biri: M. Hamdi İlhan.
Hamdi İlhan, MEB"de daire başkanlığı, genel müdürlük görevlerin yanı sıra yurtdışı görevlerde de bulunmuş. Eğitim sisteminin iyileşmesine yönelik çabaları iradesini zorlayınca emekli olup deneyimlerini bizimle paylaşmış. Yazar, benim gibi mevcut durumun eleştirisini yapmak yerine, çözüm önerileri de geliştirmiş. Kitapta, yaşadığımız eğitim sorunlarının tümü için gerçekçi ve uygulanabilir çözüm önerileri sunuluyor. Merak edenlere öneririm.
Hamdi İlhan, Türkiye"nin eğitimde ve bilimde geç kalmasının nedenlerini sıraladığı bölümde ilginç bilgiler de sunuyor. Birlikte okuyalım:
Türkiye"nin geri kalmışlığının tarihi, eğitimde ve bilimde geç kalmışlığının tarihiyle açıklanabilir. Eğitimde geç kaldığımız için bilimde, sanatta, ekonomide, demokraside ve üretimde de geç kaldık. Bu nedenle hâlâ dünyada bize özgü bir markamız yoktur. Türkiye:
· Eğitim Bakanlığı örgütünü 1869"da kurabildiği için,
· Devlet, ulemanın baskısından ürkerek harita, kara tahta, tebeşir gibi eğitim gereçlerini 1870"ten önce eğitim kurumlarına sokamadığı için,
· Öğretmen yetiştiren ilk kurumunu 1848"de hizmete açabildiği için,
· İlköğretim kurumlarında "yazı yazma" dersine 1856"dan sonra başlandığı için,
· İlk tıp okulunu 1830"da öğrenime açabildiği için,
· Tıp okuluna öğrenci olarak alınan medrese mezunlarından çoğunun okuma-yazma bilmediklerinin anlaşılması üzerine, okulun ilk mezunlarını, öğretime açılışından ancak 14 yıl sonra verebildiği için,
· Devletin askeri ve sivil yöneticilerini yetiştirmek amacıyla Fatih tarafından öğretime açılan Mekteb-i Enderun"a öğrenci olarak devşirmeler kabul edilirken Osmanlı yurttaşları bu okula kabul edilmediği için,
· Osmanlı"nın yanlış politikaları sonucunda Türklerin zihnine "Devlet malı deniz, yemeyen domuz" anlayışını yerleştirdiği için, Anadolu insanına: "Şalvarı şaltağ Osmanlı, Eğeri kaltağ Osmanlı, Eken de yok, biçem de yok Sofrada ortak Osmanlı" taşlamasını söyletmek zorunda bıraktığı için,
· Matbaanın Türkiye"ye girişini üç yüz yıl geciktirdiği için,
· Devleti yöneten seçkinlerin, halkı küçümseyerek uyguladığı "Bugün git yarın gel" anlayışıyla onları devletten soğuttuğu için,
· Dışarıya sattığımız ürünlerden aldığımız para, dışarıdan aldığımız ürünlere ödediğimiz paradan çok az olduğu için,
· Kızlarımızın yüzde otuzu, erkeklerin yüzde yirmisi hâlâ zorunlu ilköğretimden yararlanamadığı için,
· Okula kayıtlı olduğu halde devamları sağlanamayan hâlâ yüz binlerce çocuğumuz bulunduğu için,
· Nüfusa kayıtlı olmadığından hâlâ bir milyon çocuğumuz öğrenim hakkından yararlanamadığı için,
· Batıda, eğitim sistemi "Düşünüyorum, o halde varım" anlayışına dayanarak düşünerek davranan bir insanlık yaratırken biz hâlâ eğitim sistemimizi "İnanıyorum o halde varım" anlayışına yönlendirerek düşünmeden davranan bir insanlık yaratmaya özendiğimiz için,
· Yargıçların görevini "ulema"ya devretmeyi amaçlayan bir düşünceyi iktidara taşıdığımız için,
· İlk dış borçlanmanın yapıldığı 1854 ile 1881 arasında biriken dış borçları ödemekte devletin zorlukla karşılaşması üzerine alacaklı ülkelerin oluşturduğu "Duyûn-u Umumiye" devletin bütün gelirlerine el koyduğu ve onu ekonomiden dışladığı için,
· Köy enstitülerini kapatarak eğitimi, üretimin bir aracı olmaktan uzaklaştırdığımız için,
· "Ezbere bilmenin, bilmek olmadığını" fark edemediğimiz ve bireyin ilerlemesinin zorla belletilmiş birtakım bilgiler yönünde olamayacağını, ancak ve ancak ilgileri yönünde ilerleyip gelişebileceğini bir türlü kavrayamadığımız için çağdaş dünyadaki seçkin yerimizi almayı başaramadık.