Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  => Resmi tarih...
  => Hapse hazırım...
  => Lepsius Evi...
  => Cem Özgönül...
  => Moderne Kunst...
  => Kürt Açılımı...
  => Pavlov'un köpekleri
  => Es war kein Völkermord
  Sağlık
  Misafir Kalem
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Hapse hazırım...

Ermeni soykırımı yoktur ve hapse girmeye hazırım!

Prof. Dr. Norman Stone

Diaspora Ermenileri, "tarihçilerin" soykırım davasını kabul ettiğini söylüyor. Ortada, diasporanın çizgisini onaylayan "soykırım uzmanları birliği" olarak nitelendirilen saçma bir örgüt var; ancak bunlar kim ve ne tür ehliyetlere sahipler? Ruanda, Bosna ve hatta Auschwitz hakkında bir şeyler biliyor olmak onlara 1915'teki Anadolu'yu tartışma salahiyeti vermez...Ermeni soykırımı emperyalist bir komplo.' Marksist bir üslup içinde böyle dile getirmişti Doğu Perinçek ve bunu İsviçre'de söylemeyi tercih etmişti. İsviçre, 1915 yılında Osmanlı Ermenilerinin soykırımdan geçtiğini inkar eden herhangi birine hapis cezası öngören bir yasayı kabul etmişti ve Perinçek sırf buna karşı çıktı diye polis tarafından sorguya çekilmişti. Ne yazık ki diğer ülkelerde de benzer olaylar cereyan ediyor ve şimdi de Fransız parlamentosu İsviçre'den daha sert bir yasayı onaylamış durumda: Bir yıl hapis ve ağır para cezası. Bu saçma, gülünç ve de rezilce bir iş - tarihin karalanması ve ondan geri kalmayan popülist politikalar. Aslında, mali açıdan da çok kirli bir iş. Zira hepimiz biliyoruz ki, Ermeniler için yasal sistem işleyebilir: mahkeme davalarının sonunda kârların paylaşımı karşılığında hukukçular hiçbir şey yapmama konusunda anlaşacaktır. Mahkeme davaları her zaman çok pahalıdır ve bu nedenle bankalar, şirketler ya da hastaneler için, herhangi bir sorumluluk kabul etmeden ödeme yapma anlaşması yapmak daha kolaydır; çünkü davayla uğraşmak absürd bir biçimde pahalı olacaktır ve -Amerikan jüri sistemi prosedüründe olduğu gibi, sonucun ne getireceği kestirilemez. Ne ironiktir ki hırsızlık yapmak istediği evin çatısından düşen ve feci şekilde yaralanan hırsız, ev sahibini mahkemeye veriyor: Sonuç, uğradığı kaza dolayısıyla kendisine ödenen zarar miktarı bir milyon dolar! California'da Ermenilerin soyundan gelen diaspora üyelerinin sınıf eylemleri de, 1915 tarihine giden iddialar nedeniyle Deutsche Bank'ı silkeledi ve 17 milyon dolar topladı; daha sonra aynı şeyi bir Fransız sigorta şirketiyle denemeye çalıştılar. Tümüyle emin olabiliriz ki, Türkiye'nin "soykırımı tanıması" durumunda mali iddialar da peşi sıra gelecektir.

Türkler soykırım yapmadı ...

Ancak Türkiye, bunu kabul etmeyi reddederse, tamamen iyi bir zeminde kalacaktır. Söylenmesi gereken ilk şey, "soykırım" işi hiçbir zaman kanıtlanmadı. Gösterilen en iyi kanıtlar dolaylı düzeyde ve İngilizler, İstanbul'u işgali sırasında hiçbir zaman direkt bir kanıt ya da belge bulamadı. İngilizler, Türklere karşı kanıt bulmak amacıyla önde gelen bazı Türkleri Malta'da tutsak etti; ancak hiçbir şey bulamadılar. İngilizler, Amerikalılara bir şey bilip bilmediklerini sorduklarında aldıkları cevap sadece 'hayır'dı. Sonuç, olduğu iddia edilen "soykırımın" hiçbir zaman doğru düzgün bir mahkeme sürecine konu olmamasıdır. İngilizler, Türk esirleri bıraktı (adi bir biçimde onların Malta'dan ülkelerine dönebilmeleri için gerekli yol parasını ödemeyi de reddetti). Bu olayın vuku bulmasının ardındaki nedeninin milliyetçi Türklerin İngiliz yetkililerini rehin tuttuğu yönünde karşı iddialar da mevcut; ancak gerçek şu ki, kanun adamları açık bir biçimde tutsaklarını yargılamak için ellerinde yeterli kanıtın bulunmadığını söyledi.

Diaspora Ermenileri, "tarihçilerin" soykırım davasını kabul ettiğini söylüyor. Ortada, diasporanın çizgisini onaylayan "soykırım uzmanları birliği" olarak nitelendirilen saçma bir örgüt var; ancak bunlar kim ve ne tür ehliyetlere sahipler? Ruanda, Bosna ve hatta Auschwitz hakkında bir şeyler biliyor olmak onlara 1915'teki Anadolu'yu tartışma salahiyeti vermez, ayrıca Osmanlı uzmanları hiçbir şekilde "soykırıma" ikna olmamışlardır. Aslında, diaspora çizgisini hiçbir zaman kabul etmeyen ayrı bir tarihçiler "takımı" bulunmaktadır. Fransa'da Selanik tarihçisi ve müthiş bir bilgin olan Gilles Veinstein, L'Histoire'de 1993 yılında yayınlanan o ünlü makaledeki kanıtı yeniden inceledi. O zaman da Ermeni diasporası hop oturup hop kalkıyordu ve Veinstein, tarafsızca, takdire şayan bir şekilde soykırım iddiaları ve aksi argümanları özetledi. Gerçek şu ki, ortada bir "soykırım" kanıtı yok, bir bakıma Ermenilerin imha edildiğini gösteren hiçbir belge ortaya çıkmadı. Ancak düzmece bir kanıt var. 1920 yılında, Andonian isimli bir gazeteci tarafından İngilizlere verilen bazı belgeler var. Andonian, bu belgelerin kendisine Naim ismindeki bir Osmanlı yetkilisi tarafından verildiğini iddia ediyordu. Belgeler, İngilizce ve Fransızca olarak bir kitapta yayınlandı ve eğer bunları itibari değere alırsanız etkileyicidirler: Burada valilere Ermenileri katletmelerini söyleyen bir Talat Paşa vardır, tabii yetimhanelerdeki çocukların katledilmeleri unutulmayacaktır; ancak her şey gizli tutulacaktır.

Ermeniler düzmece dokümanları öne sürüyor

Ancak dokümanların düzmece olduğu çok aşikardır -tarihler ve imzalarda basit hatalar yapılmıştır. 1920 yılında, yeni Ermeni Cumhuriyeti dağılıyordu. Kazım Karabekir, Kars'a (hemen hiç direniş olmadan düştü) ilerliyordu ve Türk milliyetçileri Moskova ile işbirliği yapıyordu (aslında ortada bir pazarlık vardı: Türkiye Azerbaycan'ı terk edecek, Rusya da Anadolu Ermenistan'ını). Ermeniler çaresizce Trabzon'a asker çıkaran İngilizlerin müdahale etmesine ve kendilerini korumalarına muhtaçtı.

Bununla birlikte, İngiliz'in (ve daha fazla Fransız) Küçük Asya'da yeteri kadar problemi zaten vardı ve esas mutluluk yeni Türkiye'ye yerleşmekti. Önde gelen Ermeni "soykırımcısı" V. Dadrian hâlâ tutkulu bir biçimde bu belgelerin doğruluğunu savunuyor; ancak bu çabalar onun uzmanlığına fazla bir itibar sağlamamaktadır: Örneğin, belgelerin yazılı olduğu kağıdın Halep'teki bir Fransız okulundan geldiği yönündeki iddiaya karşın Dadrian, o dönemde kağıt sıkıntısı olduğu yanıtını veriyor (Tabii, yönetimdeki Osmanlı valisi Fansız bir okul müdürüne kendilerinin okul kağıdını kullanıp kullanamayacağını sormuştu? Hiç ihtimal dahilinde değil.) Naim-Andonian belgeleri kazara bir mahkemede test edilmedi. İngilizler onları kullanmayı reddetti ve bir Alman mahkemesi ise onları bir kenara salladı. Sonra ortadan yok oldular-tüm "soykırım" kanıtının bu belgelerden ibaret olduğu göz önünde bulundurulursa kaybolmamalarını beklersiniz değil mi? Aksi halde, bir İngiliz mahkemesinin "ikincil kanıt" kararıyla kalakalırsınız -bir tanık, başka bir tanığın başkasına söylediği bir şeye tanıklık ediyor. Böylesi bir şey kanıt sayılmaz. Son üç yıldır Ermeni tarihçiler açık bir biçimde iki düzine ülkede neler bulunduğunu araştırmak için dilencilik ediyor -örneğin Danimarka arşivinde. İçerikleri ise bizim daha önce bildiklerimiz-savaş sırasına Anadolu'nun birçok bölümünden göç ettirilen çok sayıda Ermeni'nin öldürüldüğü ya da öldüğü. Osmanlı, bir ırkı imha etmeye mi niyetlendi ya da sadece çok berbat geçen bir sınır dışı mı vardı?

Bu hususa gelince uzmanlar bölünüyor. Yolunda gitmeyen bir sınır dışı pek çok ehliyetli tarihçinin hükmü-Bernard Lewis, Heath Lowry, Justin McCarthy, Yusuf Hallaçoğlu. Eski alfabeyi ve geçmişi bilen diğer tarihçiler bunun önceden tasarlanan bir imha kampanyası olduğuna inanıyor ve bu tarihçilerin bazıları Türk (Mete Tunçay, Selim Deringil gibi). Kitabı savaş suçları yargılamalarına dayanan bir Türk tarihçi Taner Akçam, İngiliz işgalinin ilk dönemlerinde katliamlar olduğunu yazıyor ve soykırım tezini kabul ediyor (her ne kadar sürecin Nazi Almanyası'nda Nazilere karşı yapılanla karşılaştırılamayacağına vurgu yapsa da). Uzmanların bu görüş ayrılığı düşünüldüğünde, Fransız ya da başka bir parlamentonun cevabin ne olduğuna dair hüküm vermesi açıkça kepazeliktir. Ancak dahası kötüdür çünkü Ermeni diasporası aşırı derecede intikamcı. Örneğin, Gilles Veinstein tarafsız makalesine ödül olarak bir iftira kampanyası ile karşı karşıya kaldı. Veinstein, seminerler vermeleri için ülkedeki en iyi uzmanları seçen College de France için aday olmuştu. Ancak, Ermeni diasporası ona karşı bir kampanya başlattı, her nedense özellikle matematikçiler arasında. Ekonomi profesörlerinden birine, bir bütün olarak Fransız tarihçilerin Veinstein'i desteklediği ve soykırım tezini sevmedikleri söylenince onun çevabı, "Onların tümü Osmanlıcı" oldu, sanki bu onları ehliyetsiz kılıyormuş gibi. Gerçek şu ki Ermeni diasporası bu iddialarını doğru düzgün bir mahkeme sürecine taşımadı. Bunun yerine, Veinstein gibi adamları susturmaya çalışıyorlar. İki yıl önce bir Amerikan yayınında olağanüstü bir olay vardı. Massachusetts Üniversitesi'nde bir profesör olan, çok iyi bilinen bir tarihçi ve modern Alman tarihi üzerine birkaç kitabı bulunan Gunther Lewy, Alman dokümanları çerçevesinde Ermeni katliamları üzerine bir kitap yazdı. Kitap özellikle değerliydi; çünkü Dadrian'ın, Alman kanıtını nasıl da eğip büktüğünü gösteriyordu. Lewy, her zamanki yayıncısına, Oxford University Press (New York) bu kitabı önerdi. Bir komisyon tarafından hazırlanan rapor Lewy'nin çok büyük yanlışlar yaptığını iddia etti: Ne yanlış olmaması için uğraştılar ne de herhangi birinin kolayca girişebileceği gibi küçük değişikliklere gittiler. Lewy'nin kitabının metni "Türk inkarcılarının konuşmaları" damgası vurularak reddedildi. Lewy, bir başka yayınevi buldu, University of Utah Press. Ve karşına ne çıksa beğenirsiniz, ABD'de kıdemli bir Ermeni tarihçisi Richard Hovannisian (California Üniversitesi), yayını basan üniersiteyi Başkan Bush'a şikayet eden bir protesto yazısı kaleme aldı.

Fransa'da gerçeği haykırmaya hazırım...

Bu arada aklıma gelmişken, Hovannisian'ın Bağımsız Ermenistan Tarihi isimli eserinin son iki cildi iyi kaleme alınmış ve tarafsız -bazı açılardan klasik bir tarihi yazı bile denebilir (daha önce yazılan iki cilt aynı sınıfta değildi).

Şimdi, ortada yanlış olan bir şey var. Doğru olduğuna inanıyorsan, o zaman kanıtın bizzat kendisinin konuşmasına izin vereceksin ve muhalefetle karşılaşırsan şu ya da bu şekilde argümanın kazanmasını umut edeceksin. Karşı sesleri susturma çabaları, konferansları boykot etmeler, Justin McCarthy'e yapıldığı gibi, kabadayılık etmek ya da yabancı politikacıları manipüle etmek -bunların tümü Ermenilerin kendilerinin davalarının çok güçlü bir konumda olmaktan uzak olduğunu bildiklerini gösterir. Her halükarda, bu lalettayin şey Ermenistan için bir yarar sağlamaz. Türkiye'nin doğusuna ve Kars'a giderseniz, sınırdan karşıdaki Ermenistan'a bir bakın. Ülke çok fakir ve Türkiye ile ticaret başlamazsa öyle kalmaya devam edecek. Tek endüstri, Moskova ve Bağımsız Cumhuriyetlerin verdiği vizeler sayesindedir (ya da Türkiye'de yaşayan 100 bin eski Sovyet Ermeni'sidir). Ermenistan, diaspora parasının sırtından geçiniyor (ve Amerikan fast food yerlerinin yaygınlaşması şimdi halkın daha fazla obez olması anlamına geliyor). Sovyet döneminde Ermenistan'ın nüfusu 3 milyona yaklaşıyordu. Daha sonra bağımsız oldular ve Karabağ savaşı patlak verdi. Nüfus gittikçe azalıyor ve şu an bir buçuk milyonun üzerinde değil. Absürd olansa bağımsızlığın Ermenilerin, 1915'te yok olduğunu varsaydıkları nüfustan iki kat fazlasını kaybetmesine neden olduğudur. Diğer bir deyişle, tüm samimiyetimle söylüyorum ki bu saçma işin özünde bir hastalık var.

Türkiye ne yapmalı? Eğer Fransız yasası onaylanırsa, o zaman Türkler eyleme geçmek için hazır olmalı aksi takdirde tazminat için devasa rakamlar ödeme riski ile karşı karşıya kalacaktır. Örgütlenmek gerekmektedir. Ben gönüllü olarak Fransa'da sıkıntı çıkarabilirim: Halka açık bir konferans vermek ve tüm "Ermeni soykırımı" tezi içinde neyin yanlış olduğuna işaret etmek benim için çok kolay olurdu -aslında sadece Veinstein'in makalesini de okuyabilirim (ya da o dönemin önde gelen ismi Alman General Bronsart von Schellendorf'un makalesini). Fransız hükümeti muhtemelen bir süre için beni cezaevine koymak için yeteri kadar sıyırmış olacaktır (aslında bu suçu, çok sayıda Afrikalının köle ticaretine dahil edildiğine işaret etmek olan ve bazı kölelerin bu ticaretin kendilerini yamyamlıktan koruduğu için götürülmeye gönüllü olduğunu yazdığı için cezalandırılan saygın bir Fransız tarihçiye de yapılmıştı). Ancak birisinin çıkıp da, parlamentonun yetkisinin saçma bir şekilde suistimal edilmesine ve neredeyse yüz yıl önce ve iki bin kilometre uzaktaki ve dilini bugün sadece çok az sayıda insanın konuşabildiği bir ülkedeki bir olay hakkında tarihçilere ne söylemeleri gerektiğini dikte eden bir parlamentoya karşı bir duruş benimsemesi gerekmektedir.

*Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Prof. Dr. Norman Stone, ünlü bir tarihçidir. Uluslararası alanda yakından bilinen saygın tarihçi Prof. Norman Stone, İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher'a uzun süre dış politika danışmanlığı yaptı. Tarih çalışmaları büyük bir ilgi ile izlenen Prof. Stone, alanında önemli ödüllerden biri olan Wolfson Ödülü sahibi. Prof. Stone, şu anda Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

 

 
 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol