Yaşamımızın hemen her alanında karşımıza çıkabilen ikilemlerden biri "düşünce ve dil" ikilisi için de geçerlidir denilebilir. Dil, yalnızca düşüncelerimizin ve duygularımızın dışavurum aracı mıdır? Hemen hiç yadsınma payı olmaksızın bunun böyle olduğuna kuşku yoktur. Farklı deyişle, dil insana özgü bir iletişim aracıdır.
Ama, bir başka düşünceye göre dil aynı zamanda düşünce ve duygularımızın oluşumuna da katkıda bulunan önemli bir öğedir. Farklı diller konuşan değişik ulusların kimi olgu ve kavramlar konusundaki farklı algı ve duygulanımları bu görüşün önde gelen kanıtı sayılmalıdır. Bir örnekle somutlaştırmak gerekirse, Mandarin Çincesi konuşanlar zaman kavramını kafalarında canlandırırken dikey düzlemde düşünürken, İngilizce konuşanlar aynı kavramı kafalarında canlandırırken yatay düzlemde düşünürler. Bu gerçeğin usumuzda oluşturması gereken ise anadilin iletişim aracı olmaktan öte, düşünce ve duygu oluşumunda da "olmazsa olmaz" rolüdür.
Sanat, kültür ve politika gibi yaşamımızda önemli yer tutan hemen her alanda olduğu gibi, bilimde de Türkçe yazmak, konuşmak Türkçe düşünmekle eşanlamlı bir durumu da simgelemektedir. Anadilde yazmak ve konuşmak dendiğinde, o eylemin son derece nitelikli ve düzeyli yapılmasının da önemini tartışmaya gerek olmadığı son derece ortadadır. Kulaklarımıza çalınan "küreselleşme masalları" ile beyinlerimizin yoğun bir şekilde yıkanmaya çabalandığı çağımızda verilen izlenimin tersine küreselleşme "birleştirici ve kapsayıcı" olmaktan çok "ayrıştırıcı ve baskın gücün egemenliğini pekiştirici" yanıyla öne çıkmaktadır.Bu amaçla bağlantılı olarak, küreselleşme söylemini kendi ereklerinin dayanağı yapmaya hevesli olanların odaklandıkları ilk noktalardan biridir dilleri ile birlikte düşüncelerini de yaygınlaştırmak adına dünyanın farklı yerlerinde kendi dillerini giderek dayatan bir tutum içine girmek.
Özerk ve bağımsız bir ortamın varlığı bilimdeki gelişmenin de vazgeçilmez bir gereği olduğuna göre, özgün, yaratıcı ve dolayısı ile de üretken bilim ortamı için anadilde etkinlik son derece önemli olmalıdır. Dillerin ulusların duygulanım ve düşünce oluşumu üzerindeki etkinliği anımsandığında kimlikli, kişilikli ve evrensel kabul görmede anadilde bilimsel üretimin önemi tartışılmaz olsa gerektir. Bu noktada, bir konuya açıklık getirmekte yarar var. Elbette, dünyanın başka yerlerindeki bilginin, yaratının ve üretimin farkında ve bilincinde olmak adına bir yabancı dili iyi bilmek son derece önemlidir. Vurgu yapılması gereken nokta bir dilin iyi öğrenilmesi ve bilinmesi ile herhangi bir alandaki etkinlikliğimizde anadilin dışında kalan dillerin kullanımı arasındaki farkın özümsenmesidir.
Yine bir örnekle somutlaştırmakta yarar var! Aynı zamanda, anadil kullanımının üreticiliği ve yabancı dil kullanımının tüketiciliği simgelemesi bakımından da önemsenecek bir örnek! Bilişim alanında özgünlük ve yaratıcılığın öne çıktığı yazılımdaki Türkçe terimlerin yerini, oluşmasına neredeyse hiç katkımızın olmadığı teknolojik ürün tüketiminde ise İngilizce'ye bıraktığına tanıklık etmemiz boşuna değildir. Özetle, anadilin kullanımı yalnızca iletişimin sağlıklılığı bakımından değil yaşamın her alanında olduğu gibi bilimde de özgün, yaratıcı ve üretken olmanın olmazsa olmaz koşulu olarak gereklidir.
Dilin gözardı edilmesi, o dilin sahibi olan ulusun ikincilleşmesi ile birlikte tarihten silinmesine eşanlamlı bir yok oluşu da simgelemesi bakımından önemli sonuçlar yaratmaya aday olacaktır. Yerel yaratıcılıkların, özelliklerin ve yeteneklerin korunması ve elbette evrensel dağarcığa katkılarının sürdürülmesi adına da önemlidir anadillerin dış etkilerden ve sömürgeci yaklaşımların saldırılarından uzak tutulması!
Umarım bilim dili olarak Türkçe'ye yaklaşım ve duyarlılık da bu gözle değerlendirilir!
Türkçe'nin bilim dili olarak korunma ve geliştirilmesi doğrultusundaki her türlü çaba ve çalışmanın aşağılama ve alaycılıktan çok katkı ve saygıyı hak ettiğini düşünüyorum!