Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  => ECRI raporu...
  => Ne zaman Alman...
  => 50 yıllık gurbet...
  => Uyum raporu...
  => Yeni Göç Yasası
  => Der Fall Sarrazin
  => Deutsche Integrationspolitik
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Ne zaman Alman...

İnsan ne zaman ’Alman’ olur

Hürriyet, 13 Ekim 2008

Sefa KAPLAN

İlk nesli Sirkeci’den devlet töreniyle gönderdik, dilini, dişini, düşünü bilmedikleri bir diyara.

Aradan geçen yıllarda Ruhi Su, "Sığmazken atalarım düne yarına, Düşmüşüm ben el kapılarına" diye ağıtlar yaktı. Selda, "Almanya Acı Vatan" diye hıçkırdı. Ama üçüncü kuşak, dördüncü kuşak babaları veya dedeleri kadar çaresiz değildi. En azından görüntü öyleydi. Örnek mi?.. Ali Adrian Müller!.. Alman kültürünün içine doğdu, Almanca’yı pek çok Alman’dan daha iyi konuşuyordu. Üstüne üstlük ismini de değiştirdi. Ama Alman olduğunu kimseye kabul ettiremedi. Ve o da, işte bu soruyu sordu kendi kendine: "İnsan ne zaman Alman olur?.."

Birkaç sene içerisinde 50. yılı kutlanacak ilk Türk işçi kafilesinin Almanya’ya doğru yola çıkışının. Kutlama anlamsız bir kelime aslında. Çünkü, arada o kadar çok şey harcandı, o kadar çok insan, dilini, yolunu, gülünü bilmediği bir ülkede krize girerek varlığını sorguladı ki, bilhassa ilk iki kuşak için kayıplar hanesi hep daha kabarık kaldı. Üçüncü ve dördüncü nesil ise belki çaresizlikten, belki isyan duygusunun baskınlığından, belki de başkaldırı ihtiyacından "Alman" olmaya karar verdi. Oldu da. Oyuncu Adnan Maral, seslendirme sanatçısı (Ali) Adrian Müller’in üzerinden işte onun öyküsünü anlatıyor:

İçimden gelen ses


"Metindeki ismin nasıl telaffuz edileceğinden emin olabilmek için arkadaşım Ernst Bauernfeind’ı aradım. Ne de olsa o Türkolog ve Türkiye’yi benden daha iyi tanıyor; ama o da bana hemen yardımcı olamadı. Kulağa Türkçe gelmesi gereken isim, benim içimden gelen sese göre aslında Türkçe değildi, ama redaksiyon herhalde bunu kontrol etmiş olsa gerekti."

Eski ismiyle Ali, Alman pasaportundaki yeni ismiyle Adrian Müller söylüyor bunları. Radyo, Almanya’da seslendireceği oyunda geçen Türkçe isim için Alman Türklog arkadaşından yardım istemesi, yeterince Almanlaştığını gösteriyor zaten. Ne var ki, aynı pasaportu tanıdığı Almanlar farkında değildir bunun. Daha doğru bir ifadeyle, farkına varmaya fazla gönüllü değillerdir.

Oysa, Almanya’da Türk asıllı bir Alman olmayı trajikomik yanı ağır basan bir parodiye dönüştüren oyuncu Adnan Maral kadar, diğer üçüncü ve dördüncü kuşak mensupları da esas öne çıkanın trajik boyut olduğunu gayet iyi biliyor.

Üstelik bu, öyle kitaplardan edinilmiş bir bilgi değil, doğrudan yaşanarak, horlanarak, horlanmasa bile, küçük bir ima ile ne olduğu hatırlatılarak edinilmiş bir bilgi. O kadar iyi seslendirdiği bir oyundan sonra, "Ben Alman yazarlarının metinlerini de seslendirmek istiyorum" diyen Ali Adrian Müller’le oyunun yönetmeni Bayan Dorn arasında geçen diyalog her şeyi ortaya koymaktadır aslında:

"Eğer yine bir Türk yazarın metni ya da içinde Türkçe isimler bulunan bir metin olursa sizi ararız Bay Müller."

"Ben Alman yazarlarının metinlerini de seslendirebilirim, bu benim için sorun değil!.."

"Evet, ama bunun için Alman oyuncularımız var elbette!.." Sigarasından derin bir nefes aldı ve bu konuda ona katılıyor olmamı beklermiş gibi bana baktı. Sonra "Görüşürüz Bay Müller" dedi, dumanını odaya üfledi ve gitti.

Şoka girdim, hareket edemiyorum. Bacaklarım bir anda sanki tonlarca ağırlaşmış, ayaklarım metrelerce derine betonlanmış gibiydi. Gözlerim her an yerinden düşebilecek granit toplar gibiydi. Hiç hissim yok, vücudumu kontrol edemiyorum. Ciğerlerim grev yaptığı için ruhum bedenimi terk etmek istiyor. Beynimden vücuduma oksijen sağlayıp sağlamamaları gerektiği bilgisini alamıyorlardı. Bedenim bir makine gibi kendini kapatmıştı. Benim sadık kalbimi halen duyabiliyordum, ruhumun bedenimi terk etmesine izin vermek istemiyordu.

Şimdi dedemin Anadolu dağ keçileri bana da geliyor ve ben onları durdurmak istemiyorum.


"Bu doğru olamaz" diye başlıyorum yüksek sesle konuşmaya, "... insan ne zaman Alman yazarların metinlerini seslendirecek kadar Alman olur BAYAN DOOOORRRNN??? Ben Almanım. Her ne kadar öyle görünmesem de.

Adım Müüüüüülllllller. Unuttunuz mu? Evet, Türk’ten Alman’a döndüm! Önümde 80 milyon örnek var. Ülkenizde 30 yıl geçirdim, Almancayı Almanlardan öğrendim. Alman kültürünü ve tarihini biliyorum. Almanca kitaplar okuyorum! Alman tiyatrosunda oynuyorum! Çoğu Alman’dan daha Alman’ım.
İNSAN NE ZAMAN ALMAN OLUUUUUUR?!"

 
 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol