Prof.Dr.Levent Seçer
23.07.2009
Yıllar önce Maurice Duverger'in 'Batı'nın iki yüzü' adlı kitabını okuduğumda bundan çok etkilenmiştim. Kitapta, batı kapitalizminin değersizlikte sınır tanımadığı, tüm değerlerin satmaya ya da pazarlamaya dayalı olduğu anlatılmaya çalışılıyor, gecekondu semtlerinin düzene karşı hoşnutsuzluğunun bile çabucak pazara çıkarıldığından, gecekondu semtlerinde kaderlerine terkedilmiş insanların, düzenle baş edemeyeceği gerçeğini bile hala kavrayamamış olmalarını bunu da birilerinin farklı çıkar maksadıyla kullanmaya çalışması gerçeği!, CHE GUEVERA'nın boy boy posterlerinin bu yoksul semtlerde satışa çıkarıldığından söz eden bir önemli kitaptı 'batı'nın iki yüzü'…
Aradan yirmi yıl geçti: o zamandan beri batı'daki gelişmeleri kuşkuyla ibretle endişeyle izliyorum. Batı'nın, Duverger'in anlatmaya çalıştığı ikiyüzlülüğü yalnızca pazar alanında değil, insana bakışında da değişmiyor. İnsan hakları, insan onuru, onurlu bir yaşam hakkı, insanın yaşayamadığı sevgi, gibi insani yaşamsal değerler, yalnızca Batı'nın çıkarlarıyla örtüştüğü zaman önemli oluyor. Gerçekte çıkar yada başka bir faydalanma kaygısı olmadan insana değer vermiyor# onu değersiz bir noktada bırakıyor batı. Onları bu çaresiz yoksul hakları elinden alınmış toplumu, çıkarları için bir araç olarak kullanabildiği zaman, insan bir değer olarak ortaya çıkıyor. Tıpkı yıllar öncesinde binbir umutla Avrupa'ya gelmiş Türk toplumu, burada en zor şartlarda tüm insani değerlerden yoksun biçimde kullanılmadı mı? Sonra da yavaş yavaş bu Toplumun anlamı, değeri, önemi anlaşılmaya başlandı, yani Batı'nın iki yüzünden birinde, insanın Türk toplumunun bir değer olduğu gerçeğini görmeye başladı. Ama yine de sıkıntılardan zorluklardan kurtulamayan Türk toplumu hala kendi kimliğini korumak adına burada Batı'nın ikiyüzüne karşı savaş veriyor.
Ama batı artık Avrupa'da yaşayan Türk toplumunu, Mevlana'nın 'Ne olursan ol yine gel' diye seslendiği insan olmadığını bilmeli, ama yine de Batı kendisine kendi çıkarları doğrultusunda hizmet eden insana, onu hizmet ettiği sürece insan olarak görmeye devam edecek. Burada biz ne yapıyoruz yada neler yapmalıyız diye düşünmenin de neresindeyiz acaba? Bunu da hala anlamış değilim. Birileri adeta burada Batı'nın istekleri çıkarları doğrultusunda sorumlu oldukları Toplumu yönlendiriyor.
Batı'nın riyakarlığını, iki yüzlülüğünü, samimiyetsizliğini anlatmak için çok neden var. En son Irak'ta yaşananlar, bu gerçeği apaçık gösteriyor aslında... Yaşlı, genç, çoluk, çocuk, binlerce insan öldürüldü, bu vahşet bu ölümler katliamlar onları ilgilendirmiyor. Dünyanın gözleri önünde ne zaman biteceği belli olmayan kirli savaş hala orada anlamsızca sürmekte bitirilmemekte, yine zaman zaman insanlar ölmeye devam etmektedir.
Bir yandan sömürgeciliği, işgalleri ve insan kıyımlarıyla öne çıkan, diğer yanda da sözüm ona insan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan Batı'nın bu ikiyüzlülüğüne inanmak mümkün değil. Tıpkı benim bile hala inanmadığım Türkiye'nin (AB) ne alınması konusundaki olumsuz gelişmelerdeki yansıtılanlarda olduğu gibi. Batı Dünyaya yansıttı ikiyüzlülüğünü bazen kendi toplumuna bile anlatabiliyor mu acaba? Bunu anlatamadığı içinde Almanya'da Türklerin evleri yakılıyor diri diri insanlar yanıyor, onların evrensel yaşam hakları hiçe sayılıyor… Bir ülke, başka bir ülke insanını değersiz sayarsa, o ülkenin yurttaşları da (sağduyulu olanların dışında) kalanlar bu düşmanlığın adını 'Yabancı düşmanlığı' olarak algılayıp bu suça ortak olacaklardır bunun açıklaması budur.
Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki Türkler, bu bağnazlığa maruz kaldıkları zaman, yani evleri yakıldığı, istenmediği, tarihini kimliğini unutacaksın denildiği, ırkcı saldırılara seyirci kalındığı, göçe zorlandığı, ailelerin ayrılmasına kadar daha bir sürü sıkıntının ortasında bırakıldığı zaman, 'Batı'nın iki yüzü'nü' daha iyi görebilmek mümkün.
Almanya'da yanmasın diyerek çocuğunu pencereden atan baba ile Irak savaşında ölen çocuklar arasında kurduğum ilişki, batı ülkeleri hakkındaki biraz olsun duyduğum olumlu düşüncelerim içimdeki bazı imgeleri sarsıyor. Böyle durumlarda Prof.Dr.Wilfried Buch'un söyledikleri geliyor aklıma, Wilfried 1968-1994 yılları arasında Türkiye’de yaşamış bir Türk dostudur, Türkiye'de çeşitli Üniversitelerde ders vermiştir onun hala unutamadığım şu sözleri beni çok etkilemişti, 'Ben yıllarca Türkiye'de yaşadım ve burada saygı gördüm, insanca yaşamanın değerlerini bana gösterdi Türkiye, ama benim ülkem orada diri diri yanan insanları koruyamadı' demişti. Prof. Buch 1993 yılında Almanya'da Solingen kasabasında sekiz Türk'ün yanmasında bu sözleri söylemişti, Almanya çok basit bir özür dilemeyle geçiştirdi meseleyi, ama yıllar sonra yine insanlar yandı yine aynı nakarat işte hiç bir zaman değişmeyecek Batı'nın iki yüzü burada kendini nasıl da gösteriyor. Ama hala biz Batı'nın bu iki yüzünün rengini göremiyoruz, sadece Almanya'da yaşamış olmanın getirisinde sesimizi nedense çıkaramıyoruz ya da elimizi masaya vuramıyoruz. Birilerinin bu işine gelmiyor mu acaba?
Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk'lere yapılan haksızlıklara baktığımda Batı'nın iki yüzünü kimler yargılayacak acaba? Siz insan haklarından bahsedeceksiniz, öte yanda kendi ülkende yaşayan insanların yaşamsal haklarını elinden almaya çalışacaksınız. İşte bu olmadı, böyle giderse olmayacak da. Daha sağlıklı ve saydam bir politika resmini burada görebileceğimi de pek sanmıyorum.
NEW YORK TIMES GAZETESİ Almanya Türk azınlığı sorguluyor diye yazdı, geçen yıl Almanya'da terör saldırıları düzenleyenlerin yakalandığında, aralarında bu olayları körükleyenlerin Türk'lerde olabileceği gerçeğiyle suşsuz yere bir çok Türk sorgulandı, evleri arandı takip edildi, sekiz milyon yabancı toplumun yaşadığı Almanya'da bu sayının yarısını Türkler teşkil ediyor, arasında birkaç kişinin karıştığı bir olaydan tüm toplumu sorumlu tutmak ikiyüzlülük değil midir?
Artık bir göçmen ülkesi olduğunu yavaş yavaş kabul eden Almanya, aynı zamanda dışarıya bu oranda göç veren bir ülke, kendi ülkesinde yaşayan ve insanca yaşamanın tüm saygınlığını gösteren Türk'lere karşı, acımasız tutumu ve iki yüzlülüğü karşısında, kendi vatandaşının saygı gördüm diyerek geldiği Türkiye'de sadece 2006 yılında toplam 33 bin 229 Alman yaşıyor. Aksine Türkiye'den 2002 yılından itibaren Almanya'ya gelen Türkler arasında azalma var, 2002 yılında bu sayı 58 bin 400 iken 2006 yılında 31 bin 449 Türk Almanya'ya gelmiş. Almanya'dan Türkiye'ye giden yerleşen sayıdaki artış,Türkiye'den gelen Sayıdan daha fazla. İşte Batı'nın her konudaki iki yüzlülüğü nasılda kendini gösteriyor. İnsan haklarından, özgürlüklerden, insanca yaşam hakkından, söz eden Almanya dışarıya göç veriyor kendi vatandaşına bu güvenceyi veremiyor BATI'NIN İKİ YÜZÜ nasılda ortaya çıkıyor. Ne yapsa da Almanya bu yüzü kapatamayacak gibi görünüyor. Umarım ben yanılmış olurum, bütün istediğim de bu aslında.