Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  => Beynin sol yanı...
  => Batı'nın iki yüzü
  => Düşündüğünü...
  => Cumhuriyetle...
  => Türkiye'de kadın...
  => Aydınlanmada Tanrı...
  => Bahattin Gemici
  => Kültür Enstitüsü...
  => Adamsızlık...
  => Sevgi ve Bilgi...
  => MSU für Migranten
  => Türkçe zorunlu olmalı
  => Fakir Baykurt...
  => Atatürk'ü eleştirmek
  => Öğretmen Aşkı
  => Okuma!
  => Kubilay'ın katli
  => Kadınları sevmedik
  => Kadınlar Günü
  => Aşk ve sevgi
  => Kanı kanla yumazlar
  => Nevruziye
  => Merkel'in ziyareti
  => Obamaya mektup
  => Baykal'a mektup...
  => 19 Mayıs ruhu
  => Babalar
  => Şaşıp kalıyorum
  => Mona Lisa ile...
  => Ata'ya mektup
  => Bir kadın iki şair
  => Bize Mustafa Kemali anlat
  => Yabancı Düşmanlığı
  => Onursuz Aşk Olmasın
  => Hasanoğlan Buluşması
  => 19 Mayıs:Bağımsızlık Güneşi
  => "Bir daha olmasın" dediler
  => Önce Eğitim
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Düşündüğünü...

Düşündüğünü yazabilmek

Prof. Levent Seçer

İnsanın düşündüğünü, yasadığını yazabilmesi aslında kolay gelebilir başkalarına ama, bana göre bir yazarın hayatında en zor şeylerden biridir bunları kaleme almak. Şu günlerde özellikle Avrupa'da Türk toplumunun da içinde bulunduğu duruma baktığımda, 40 yıldan fazla Almanya'da yaşayan Türkler okumuyor. Evet okumuyorlar. Başka anlamsız şeylerle zaman öldürmek daha kolay geliyor onlara. Frankfurt ve Duisburg’da kitap fuarlarında bu acı gerçeği yakından gördüm. Seyreden var ama okumak için alanyok.

Ya da kitap okumayı, sanatı, edebiyatı, kültürel yapılanmayı, bunların uyumda entegrasyonda ve burada yaşamanın içinde olmanın önemini anlatan kimsenin olmaması. Şimdi eğitimsiz, kültürsüz okumayan bir toplum olmanın zorlukları ortada, buna sebep olanlar seyretsinler yarattıkları modeli.

Dünya edebiyatına baktığımda hala okuyamadığım eserleri düşündüğümde bunun acısını yaşadığım her dönemde içimde hissediyorum. Norman Mailer bir denizciydi. Öldüğünde geride bıraktığı eserinde 'The naked and The Dead- Çıplak ve Ölü' de sarhoş, derbeder, kavgacı birinden bahsediyordu, ama bu roman kahraman her şeye rağmen sıkıntılar içinde yaşasa da, öldüğünde evinde sadece tek dostunun kitaplar olduğunu anlatıyordu. Bütün yaşamı çaresizlikler içinde geçse de okuma aşkının burada önemi nede güzel anlatılmış. Çağdaş edebiyatın en önemli yazarlarından olan 'Norman Mailer' yasadığı dönemde Tolstoy, Dostoyevski gibi ölümsüz eski devlerle de yarışıyor ve onlardan daima önde olmak istiyordu. Gazetecilikte yaparken gazeteciliğe farklı bir tarz getirdi. 1948'de yazdigi 'Çiplak ve Ölü'de II Dünya Savaşı dönemini anlatırken, roman kahramanının burada tüm çarpık yaşamı içinde savaşın ortasında, kitap ve sanat tutkusunu anlatması çağdaş edebiyatın Dünya edebiyatının gelecekteki sesinin önemini vurguluyordu aslında.

Ünlü 'Moby Dick'yazari H.Melville ise, kendi yaşamının değişik kesitlerinde insanların çaresizliklerinde sığındıkları tek kurtuluşun tanrı olduğunu anlatmıştı. Jack London gemilerde tayfalık yapmış, dünyayı denizin üzerinde dolaşmış denizdeki sırları gizemli yaşamı anlatırken, orada tek dostunun kitaplar olduğunu, okumanın ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalışmıştır.

İnsan okumak isterse bunun zamanı ve yeri olmadığı söyler. Çağdaş dünya edebiyatının unutulmazları arasında bulunan Eugene O'Neil yazdığı tek perdelik tiyatro oyunlarında, sanatın ve okumanın sahnede sergilendiği zorluğu anlatmıştır.

Uluslararası değişimde edebiyatın, sanatın bilimin okumanın ne kadar önemli olduğu gerçeğini kendi toplumumuza hala anlatamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Ahmet Yesevi Türk edebiyat tarihinde ilk şiiri yazan edebiyatçımızdı. Ahmet Yesevi kendi ülkemizde değil dünya edebiyatında hala saygınlığını koruyor olması da düşündürücü değil mi?

Biz hala bu gerçekleri görmemiz yerine, dinle bilimi kavgalı hale getirmek istiyoruz. Hala mistik televizyon dizileriyle, yada sabahları içi boş anlamsız bacım edebiyatı yapan kadın programlarıyla, toplumu hep uyuşuk yatar halde bırakıyoruz. Uyuyan okumayan bilimden sanattan uzak bir toplumla nereye kadar çağdaşlaşırız acaba? Buda merak konusu. Ama bazen aşkın ve şarabın sairi olan Ömer Hayyam (Çadırcı) gibi yaşamak isterdim bu ülkede, ama Hayyam şarabı, aşkı yaşamış. Hele de aşkı farklı anlatmış felsefe, matematik ve astronomi ilmi almış bir değerdi. İnsan aşkı da yasasa, dünyayı da yasasa, tüm acıların olumsuzlukların içindede olsa, yine de yaşadıklarını yazması kadar zor ne var ki bu dünyada. Birde yazıyorsanız bunu becerebiliyorsanız iste zor olan burada. Okumayana anlatırken dikkatli olmalısınız, aydınlatmak zorunda olduğunuz bir toplum gerçeğini iyi analiz etmelisiniz. Zira anlattığınız bu toplum şimdi geç kalmışlığın ve çağdaşlaşmanın ne kadar gerisinde kaldığının önemini, okumakta, bilimde, sanatta aramayı bir gün anlayacak sanırım.

 

 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol