Düşündüğünü yazabilmek
Prof. Levent Seçer
İnsanın düşündüğünü, yasadığını yazabilmesi aslında kolay gelebilir başkalarına ama, bana göre bir yazarın hayatında en zor şeylerden biridir bunları kaleme almak. Şu günlerde özellikle Avrupa'da Türk toplumunun da içinde bulunduğu duruma baktığımda, 40 yıldan fazla Almanya'da yaşayan Türkler okumuyor. Evet okumuyorlar. Başka anlamsız şeylerle zaman öldürmek daha kolay geliyor onlara. Frankfurt ve Duisburg’da kitap fuarlarında bu acı gerçeği yakından gördüm. Seyreden var ama okumak için alanyok.
Ya da kitap okumayı, sanatı, edebiyatı, kültürel yapılanmayı, bunların uyumda entegrasyonda ve burada yaşamanın içinde olmanın önemini anlatan kimsenin olmaması. Şimdi eğitimsiz, kültürsüz okumayan bir toplum olmanın zorlukları ortada, buna sebep olanlar seyretsinler yarattıkları modeli.
Dünya edebiyatına baktığımda hala okuyamadığım eserleri düşündüğümde bunun acısını yaşadığım her dönemde içimde hissediyorum. Norman Mailer bir denizciydi. Öldüğünde geride bıraktığı eserinde 'The naked and The Dead- Çıplak ve Ölü' de sarhoş, derbeder, kavgacı birinden bahsediyordu, ama bu roman kahraman her şeye rağmen sıkıntılar içinde yaşasa da, öldüğünde evinde sadece tek dostunun kitaplar olduğunu anlatıyordu. Bütün yaşamı çaresizlikler içinde geçse de okuma aşkının burada önemi nede güzel anlatılmış. Çağdaş edebiyatın en önemli yazarlarından olan 'Norman Mailer' yasadığı dönemde Tolstoy, Dostoyevski gibi ölümsüz eski devlerle de yarışıyor ve onlardan daima önde olmak istiyordu. Gazetecilikte yaparken gazeteciliğe farklı bir tarz getirdi. 1948'de yazdigi 'Çiplak ve Ölü'de II Dünya Savaşı dönemini anlatırken, roman kahramanının burada tüm çarpık yaşamı içinde savaşın ortasında, kitap ve sanat tutkusunu anlatması çağdaş edebiyatın Dünya edebiyatının gelecekteki sesinin önemini vurguluyordu aslında.
Ünlü 'Moby Dick'yazari H.Melville ise, kendi yaşamının değişik kesitlerinde insanların çaresizliklerinde sığındıkları tek kurtuluşun tanrı olduğunu anlatmıştı. Jack London gemilerde tayfalık yapmış, dünyayı denizin üzerinde dolaşmış denizdeki sırları gizemli yaşamı anlatırken, orada tek dostunun kitaplar olduğunu, okumanın ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
İnsan okumak isterse bunun zamanı ve yeri olmadığı söyler. Çağdaş dünya edebiyatının unutulmazları arasında bulunan Eugene O'Neil yazdığı tek perdelik tiyatro oyunlarında, sanatın ve okumanın sahnede sergilendiği zorluğu anlatmıştır.
Uluslararası değişimde edebiyatın, sanatın bilimin okumanın ne kadar önemli olduğu gerçeğini kendi toplumumuza hala anlatamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Ahmet Yesevi Türk edebiyat tarihinde ilk şiiri yazan edebiyatçımızdı. Ahmet Yesevi kendi ülkemizde değil dünya edebiyatında hala saygınlığını koruyor olması da düşündürücü değil mi?
Biz hala bu gerçekleri görmemiz yerine, dinle bilimi kavgalı hale getirmek istiyoruz. Hala mistik televizyon dizileriyle, yada sabahları içi boş anlamsız bacım edebiyatı yapan kadın programlarıyla, toplumu hep uyuşuk yatar halde bırakıyoruz. Uyuyan okumayan bilimden sanattan uzak bir toplumla nereye kadar çağdaşlaşırız acaba? Buda merak konusu. Ama bazen aşkın ve şarabın sairi olan Ömer Hayyam (Çadırcı) gibi yaşamak isterdim bu ülkede, ama Hayyam şarabı, aşkı yaşamış. Hele de aşkı farklı anlatmış felsefe, matematik ve astronomi ilmi almış bir değerdi. İnsan aşkı da yasasa, dünyayı da yasasa, tüm acıların olumsuzlukların içindede olsa, yine de yaşadıklarını yazması kadar zor ne var ki bu dünyada. Birde yazıyorsanız bunu becerebiliyorsanız iste zor olan burada. Okumayana anlatırken dikkatli olmalısınız, aydınlatmak zorunda olduğunuz bir toplum gerçeğini iyi analiz etmelisiniz. Zira anlattığınız bu toplum şimdi geç kalmışlığın ve çağdaşlaşmanın ne kadar gerisinde kaldığının önemini, okumakta, bilimde, sanatta aramayı bir gün anlayacak sanırım.