"Hayır" demeyi de bilmektir sanatçı olmak.
Mümtaz İdil
MONA LİSA İLE KONUŞMALAR
Leonardo Da Vinci’nin not defterinden:
“İnsanların bilmediği sanatı ve doğanın yarattığı şeyleri inceleme isteklerine hiç güvenmem. Bu nedenle de uzun süre çıplak kayalar üzerinde ve karanlık kovuklarda dolaştım. Sonunda bir mağaraya rastladım. Mağara ağzında kararsız bir halde bekledim. Ardından cesaretimi topladım. Belimi büküp, ellerimi dizlerime dayadım. Gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim. Sonunda da mağaranın içine girdim. Birkaç adım attım. Karanlıkta el yordamıyla bir şeyler arıyordum, ama çok koyu bir karanlık vardı. Bir anda içimde iki duygu canlandı: Korku ve merak. Mağara beni korkutuyordu, ama aynı zamanda içeride muhteşem bir gizemle karşılaşmanın heyecanı içindeydim.
Mona Lisa, “Bu iki duygudan hangisi baskın geldi Leonardo?”
“Merak.”
“Öyleyse mağaranın gizemini buldunuz demektir?”
“Ne kadar mümkünse o kadarını öğrendim.”
“Peki bunu çevrenizdekilere anlatacak mısınız?”
“Her şeyi anlatma yetkim yok. Anlatmak istesem de başarabileceğimi sanmıyorum. Ama insanlara öyle güçlü bir arzu aşılamak isterim ki, korkuya asla yenilmesinler.”
“Ama eğer merak yeterli olmuyorsa ve mağaranın gizemini bulabilmek için daha güçlü bir şeye ihtiyaç duyulursa?”Mona lisa bunu sorarken yüzünde Leonardo’nun o ana kadar görmediği derinlikte bir gülümseme belirmişti.
“Meraktan daha büyük olan şey nedir?”Mona Lisa sustu. O anda perdenin aralığından parlak bir güneş ışını, ip inceliğinde önlerine düştü. Mona Lisa’nın yüzündeki gölge kayboldu.
Mona Lisa “Yola yarın mı çıkıyorsunuz?”
“Hayır, bu akşam.”
“Ben ise birazdan yola çıkacağım.”Leonardo Mona Lisa’nın yüzüne merakla baktı. Bir şeyler söylemek istedi, ama boğazında düğümlendi. O anda Mona Lisa’nın Floransa’dan ayrılma sebebinin, kendisinin de ayrılacağından kaynaklandığını anladı.
“Kocam üç ay için alış veriş amacıyla Kalabra’ya gidecek. Beni de götürmesini rica ettim.”
Leonardo yüzünü çevirdi. Karanlık bir ifadeyle keskin ve parlak gün ışığına baktı. Fıskiye ışığın bütün renklerini yansıtıyordu. Birden gerçek yaşama döndüğünü hissetti. Çekingen, zayıf, acınacak bir insan durumundaydı artık.
“Önemli değil, perdeyi çekiniz lütfen. Daha henüz erken. Ben de yorgun değilim zaten.”
Birdenbire haykırdı: “Hayır! Hayır, yeter.”
“Portreyi tamamlamayacak mısınız,” diye sordu Mona Lisa.
“Neden? Seyahatten dönünce bana gelmeyecek misiniz?”
“Geleceğim, ama üç ay sonra belki bambaşka bir insan olurum ve beni tanıyamazsınız. Siz demez misiniz, insanların hele kadınların yüzü çok değişir diye?”
“Tabloyu tamamlamayı çok istiyorum. Ama bilmem, bazen öyle sanıyorum ki, yaratmak istediğim şey yaratılması mümkün olmayan bir şeydir.”
“İmkansız mı? Duyduğum kadarıyla siz zaten imkansızı aradığınız için hiçbir eserinizi tamamlayamamışsınız. Doğru mu?”
“….”
Yukarıdaki diyalog, Leonardo Da Vinci’nin bilinen en ünlü tablosu “La Jakond”un doğuşunu anlatan konuşmalardır.
Bir başka anlatımla, ünlü ressam ile modeli arasındaki yakınlaşmanın tabloya nasıl yansıdığının açıklamasıdır.
Hani o ünlü gülümsemenin…
Sanatın popülizmle örtüşmediği dönemlere ait bir diyalog…
Bir fırça darbesiyle, bir tuşa dokunuşla tüm “şöhreti” feda etmenin anlatımıdır.
Fazıl Say iyi bilir bunu… Bedri Baykam da öyle…
Rutkay Aziz, İbsen’in oyunlarını coşkuyla oynar, Hamsun’un karanlığından da korkar.
Müjdat Gezen, Çehov’un duvarda asılı tüfeğini hiç unutmaz.Oyunun sonunda mutlaka patlatır.
Tarık Akan Deniz Gezmiş’i oynayacaktı, “vesayet” izin vermedi, ama ona babası kadar yakın bir rolü üstlendi.
Genco Erkal, Gogol’ün “Bir Delinin Hatıra Defteri”nden fırlayıp geldi.
Engin Ayça “Bez Bebek”ten…
Metin Uca çok sevdiği Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan…
Ayten Alpman “Memleketim”den, Esin Afşar türkülerden…
Sanatçı olmak zor. Sorumluluk ister. Leonardo yüreği ister. Bir fırça darbesiyle hayatını silmeyi göze almayı ister. Mevcut düzene, akan şöhrete, taşan ceplere karşı koyma yürekliliğini bekler.
Bir sabah, kuşluk vakti, öleceğini bile bile düelloyu göze almaktır sanatçılık.
Sığınmacılığı kabul etmemektir.
Karşı koymayı bilmektir.
Toplumu yönlendirmektir sanatçılık, akan suya kendini bırakmak değil.
“Hayır” demeyi de bilmektir sanatçı olmak.
Evet demenin teslimiyetçilik olduğunu bilir.
Sanatçı hep “hayır” olmuştur.
O çok göklere çıkardığımız Lenin karşısında da,
Yerin dibine batırdığımız Pinochet karşısında da…
Sanatçı halktan yanadır, mevcut düzenden yana değil.
Nokta…
Mümtaz İdil