Türkiye'de Kadınlar Değişimin Neresinde?
Prof. Dr. Levent Seçer
09 April, 2009
Kadın dalından koparılmaya kıyılmayan bir çiçek gibidir,ama biz bu çiçeği her zaman dalından değil kökünden koparmaya başladık.Bu gün modern dünyada kadına verdiğimiz önem ne kadar acaba? Özellikle tüm yaşamın anlamı,hayatın bir parçası kadın,umutlara sevinçlere tüm heyecanlara katılan bir rüyadır kadın.
Bana göre kendi ülkemizde bile biz kadının önemini ve saygınlığını her alanda arkamızda bırakmaya çalıştık. ABD de NEW-YORK' ta bir grup dokuma işcisi kadının daha güzel ve özgürce insanca bir yaşam için başlattığı ayaklanma, bu gün kadına tüm dünyada bir saygınlık kazandırmıştı. Ama insanca bir hak ve yaşam isteyen 40 bin fabrika işcisi kadına polis gözü kapalı kurşun yağdırmış, sonunda 129 işci kapatılan bariyerleri aşamayarak diri diri yanarak hayatını kaybetmişti, işte her yıl 8.Mart.tüm dünyada kadın hakları günü olarak kutlanıyor.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag'ta toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar konfederasyonu, 1912 yılından itabaren tün dünyada kadınlara farklı bir saygınlık ve yaşam hakkı tanıyan kararlar aldı. 1977 yılında Birleşmiş Milletler genel Kurulu 8.mart tarihini Dünya kadınlar günü olarak kutlamaya başladı.Dünyada kadın bu zor savaşın mücadelenin içinden çıkarak bu günlere geldi. Ama hala tüm dünyada ve Türkiye'de özellikle kadın hala saygınlığı yaşamıyor. Şehirlerde yüzde18 köylerde yüzde76 kadın eşleri tarafından dövülüyorlar. Evliliklerin başladığı ilk dönemlerde yüzde 65 kadın sorunların ortasında buluyor kendini, yüzde 90 kadına karşı yapılan davranışlar gelecekteki umutsuzluğun habercisi aslında.
Dünyada çalışan kadın sayısı yüzde 70 ama buna karşılık gelirin yüzde onunu alabiliyor. Mal varlığına sahip kadın sayısıda yüzde bir. Peki bütün bu dengesizliğin adaletsizliğin yanında erkeklerin yüzde otuzu çalışıyor ve gelirin de yüzde 90 kadarını alıyor .Bunun da ötesinde mal varlığının yüzde 99 una sahip. Şimdi bu haksızlık değilmi acaba? Her yıl kutlanan ama kadın haklarının yansıtılmadığı bu önemli konuların,Türkiye'de de ne yazıkki kimsenin umurunda olduğunu sanmıyorum. Kadını her zaman bir (UCUBE) gibi gösteren resme sokan sistem yaratıcıları bile bu durumdan sanırım mutlular. Kadın konuşmamalı kadın fikirlerini düşüncelerini anlatmamalı, arkada yürümeli el sıkmamalı başı herzaman kapkaranlık bir görüntüye bürünmeli, söz söyleme hak isteme şansı olmamalı, yada en önemlisi dünya oluşumunun içinde olmak adına siyaset yapmamalı. Kadın ve erkek haklarının eşitliğinde ben kadınlara daha çok hak verilmesinden onların her konumda eşit haklara sahip olmalarından yanayım.Türkiye bunu başaramadı ve bunu yapacağınıda sanmıyorum.
Dünyada seçim yapılan ve kadın parlementeri bulunan 173 ülke arasında Türkiye'nin yeri 165 sırada bulunuyor. Bu ne kadar vahim bir sonuç. Kadın milletvekili oranları bakımından Mozambik,Tanzanya, Uganda, Surinam, Etiyopya, Bolivya, Kongo, Kazakistan, Türkmenistan, Bangladeş gibi ülkelerin oranları bile bizimkini bazen beşe katlamaktadır. Bizim yaklaşık 4.4 olan oranımıza yakın ülkeler ise Kiribati, Lübnan, Libya, İran, Samoa Adaları olarak sıralanabilir. Bizde hala kadının siyaset yapması tartışılıyor, mevcut siyasi sistem ve diğer siyasal partilerde bu sonu hazırlıyorlar ,kadın siyaset yapamaz. Tabana sadece şirin görünmek adına seçilen birkaç adayda arkasında destek görmeyince başarılı olamıyor. Bu da Türkiye'de siyaset yapmanın sadece çıkar ilişkilerinin adını koymaya yetiyor.
Victor-Hugo ''Bir ülkede güzelliğin, doğruluğun, başarının, sosyal ulusal değişimin getirisinin yerine, yalakalığın ve dalkavukluğun getirisini koyarsanız o ülke batar'' diye konuşmuş. Şimdi Türkiye'de aslında sergilenen budur. Bu da şimdiki sistemin işine yarıyor çünkü bu modelin yansımasında en büyük emeği onlar verdi. Ama siyasetin dışında farklı kesimlerde de aynı sonuca ulaşmak mümkün. Devlet kurumlarında çeşitli birimlerde çalışan kadın sayısı yüzde 39.7 dir. Doktor sayısında kadınlar yüzde 39 eczacılar yüzde 39.8,diş hekimlerinde sayı yüzde 40.7 olarak oluşmaktadır. Yargı alanında da hakimler ve savcılar bakımından diğer oranlara benzerlik var. Kadın hakim yüzde 27.2 de kalmıştır. Cumhuriyet savcılarının oranıda Milletvekili sayısının altında kalmıştır yüzde 4.2 dir.
Yani bir yandan kadınlar üstünden siyaset yapacaksınız, diğer yandan ''ILIMLI İSLAM MODELİ'' hayaliyle Cumhuriyetin tüm değerlerini yok edeceksiniz, tüm kurumları kendi sistem anlayışınızla donatacaksınız.Yıllardır kadınlara yüklenen toplumsal sorumluluklar ve her şeye rağmen kazanımlar sonucunda Türk kadını yaşadığı ülkede bu saygıyı görmüyor artık.Dünyada 100'e yakın ülkede çeşitli hakların kazanımlarında söz hakkı verilen Dünya kadınları arasında Türkiye'de kadınlar ne yazıkki bu haklardan geride bırakılmaya çalışıldı. Eğer ki uluslararası değişim ve saygınlık istiyorsak kadınlara sınırsız haklar verilmeli, asıl çıkış yoluda budur. Özellikle tüm dünyanın benimsediği siyasette (CİNSİYET KOTASI) çalışmasının Türkiye'de de artık hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kadını tıpkı Fransız’ların savaş kahramanı (JEANNE D'ARC) gibi kazığa bağlayarak yakmak değil kadının her yerde söz sahibi olmasını yaşamın aydınlığın sevginin değişimin sosyal etkileşimin önünde bulunmasını sağlamak desteklemek gerektiğinin önemini görmemiz lazım.
Tüm dünyada kadınlar başbakanlık, bakanlık, devlet başkanlığı, yarışlarında ardı ardına başarılar kazanırken, biz parlamentoda temsil oranı olarak Zenegal, Uganda, Bangladeş, Hindistan gibi ülkelerin gerisine düşüyoruz. Türkiye'de ilk kez kabul edilen kadınlara seçilme seçme hakkı tanıyan 5 Aralık 1934 tarihinden bu güne kadar, sadece 1935 yılında çok sayıda kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet meclisi'ne girmeyi başarmış ondan sonrada bu sayı sadece 2002 tarihinde yaşanmış daha sonra gittikce azalmıştır. Bununda asıl sorumlusu şu anki siyasi iktidardır. Yani kadın her haliyle dünyaya yansıtıldığı (UCUBE) gibi gösterilmeye çalışılıyor. Daha ne zaman bu düşüncenin değişeceğide bilinmiyor.
Duygu asena kitabında ''Kadının adı yok'' derken bu günleri çoktan anlatmıştı aslında. Ya da kadının bu dünyada yeri yokmu demeliydi acaba?her tutunmaya çalışılan yaşamın içinde kadın vardır. Umutların, hayallerin, sevinçlerin, yaşamın heyecanının içinde kadın vardır. Yaşamın her döneminde insana yaşama savaşma mücadele etme gücü veren, ulaşılmaya çalışılan kurulması düşünülen sımsıcak dünyanın içinde, kadının adını aramak sımsıcak tutkuların hayatın bir parçasıdır aslında.Yani Tanrı kadını tüm sosyal sistemi oluşturması adına, başka bir görevde veriyordu. Sevgiyi, umutları, tüm sıcak heyecanları ömrün hayatın anlamını yaşamayı göstermesinde görevlendiriyordu.
Ama biz buna karşılık ne yapıyoruz acaba? Kadını adeta karanlıklara sarıyoruz kapatıyoruz sesini kesiyoruz, yanımızda taşırken bile arkamızda bırakıyoruz. Peki kadını bu noktada bırakırken neden tüm dünyanın seyrettiği bir ortamda,Türk kadınıının resmini bu biçimde dünyaya sergiliyorsunuz? Modern dünya kadınının yanında .Türk kadınının resminin bu kadar tıkanmışlığını yansıtmak size huzur veriyormu?
Türkiye bu resmi yırtmalı, evet yırtmalı artık. Atatürk Türkiye'sine yakışmayan görüntüler bunlar, kadın her kurumda konumda sistemin içinde yer almalı. Hatta bir Cumhurbaşkanı bile olmalı Atatürk Türkiye'sinde, ama buna'' Ilımlı model'' diye diretenlar,yada ''Ilımlı İslam Cumhuriyeti'' diyenler izin verirlerse tabii. 8 Mart Dünya kadınlarının günü olarak kutlanırken bile Türkiye'de bu faaliyetleri çok sesliliği etkinlikleri görememek çok üzücü bana göre. Ben bu ülkede artık her şeyden korkuyorum, her türlü olumsuzluğu dayanılmazlığı yaratan sistemden korkuyorum.evrensel değişimin bana verdiği haklarımı savunmaktan ya da savunacak birini bulamamaktan korkuyorum. Ben bu halimle tüm ılımlı sistemin geleceğini görmekten korkarken, önlerinde her zaman saygıyla eğilmekten huzur bulduğum KADINLARIN, bu ülkede benim gibi sevgiyi, mutluluğu, sevinci, saygıyı, önemi yaşamadığını görüyorum. Atatürk Türkiye'sinde kadına verilen değer bu olmamalı.