TÜRK DEVRİMİNİN İNSANLIĞIN EN DEĞERLİ YARISINA, KADINLARA, KAZANDIRDIĞI İNSANLIK ONURU!
Prof. Dr. Özer OZANKAYA
Her insanın ilk çoculuk döneminde temel taşları döşenen zekâ ve kişiliğinin baş yapıcısı kadınlardır.
Çünkü ilk çocukluk dönemi annelerin ve öteki kadın yakınların kollanında, dizlerinde, kucaklarında geçmekte, zekâ yeteneğinin gizil olmaktan çıkıp gerçek yeteneğe dönüşmesinin baş etkeni olan dil, annelerden öğrenilmektedir.
Bu yaşamsal gerçeği, “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!” diyen Tevfik Fikret’lerin de katkılarıyla beslenerek gören ve gereğini dürüstlükle yerine getiren Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin temellerini, kadınları eşit insan ve yurttaş konumuna yükselterek atmıştır:
"Efendiler, daha önce de ulusumuz yenilik yolları üzerinde yürümeğe, toplumsal devrimlere girişmemiş değildir. Ama gerçek ürünler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyeyim: bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki cins insandan kuruludur. Olanak var mı ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, öbürünü bırakalım da, kitlenin tümü ilerleyebilsin? Olanak var mı ki, bir topluluğun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça, öbür bölümü göklere yükselebilsin? Kuşkusuz ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, ilerleme ve yenilik alanında aşamalara birlikte ulaşılmalıdır.
...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir.
"Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimizin ürünüdür. Kadınlara ahlakın kutsal ilkelerini göstermek, ulusal ahlakı anlatmak ve onların kafalarını ışıkla, temizlikle donatmak ilkesi üzerinde durulduktan sonra, artık bencilliğe gerek yoktur. Onlar da yüzlerini dünyaya göstersinler ve gözleriyle dünyayı görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur. Bu gidiş zorunludur ve bizi yüksek ve önemli bir sonuca ulaştırıyor."
Türk Devriminin, başta laik devlet düzeni ile Türk Medeni Kanunu ve kadınlara ülke yönetiminin her aşamasında yetki ve görev almak üzere seçme ve seçilme haklarını tanıyan yasalarıyla uygulamaya ulaştırdığı bu ruhunu yansıtması bakımından, değerli Türk kadın toplumbilimci Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu’nun, Cumhuriyet’imizin 10. Yılında, bir lise 10. sınıf kız öğrencisi olarak, nasıl “kız çocuğu olmanın bir eksiklik olduğu safsatasını akıllarına bile getirmeden, tam bir kişilik güvenliği içinde bulunduklarını” anlatan değerlendirmesini okuyucularla paylaşmak istiyorum:
".. Biz gerçekten ayrıcalıklı idik. Yani o küçük dünyamızda "kız öğrenci" olmak gibi bir itibar fazlalığımız vardı. Bütün büyükler erkeklere göstermedikleri bir takdir fazlasını bize ayırıyorlardı. Kadınların kamu yaşamına, sosyal ilişkilere tam bir yetki ve kişilik özgürlüğü içinde katılmasını amaç edinen Cumhuriyetin öncüleriydik biz.
"En başta gelen özelliğimiz, kendimizden, insanlık değerimizden hiç şüphe etmeyişimizdi. Kız çocuğu olmanın bir eksiklik olduğunu aklımızdan bile geçirmiyorduk.
"..Her mesleğin yalnız müntesibi değil, meşhuru olacaktık.
"..İçimizde nasıl bir güven duygusu vardı, hâlâ şaşarım ve çocukluğumun en çok hasretini çektiğim yanı bu duygu olmuştur.
.. Ne ümitsizdik, ne de gayretsiz. Aşağılığın kendisine de, kompleksine de yabancıydık.
"O zamanın kız çocukları olarak ne rahat bir atmosfer içindeydik! Nasıl bir mucize olmuştu da kendimizi bir "ikinci cins" olarak görmek hiç aklımıza gelmemişti! Büyükler, kendi aralarında hakkımızda ne konuşurlardı bilemeyiz ama, yüzümüze karşı en ufak ayırt yapmazlardı.
".. Meslek sahibi olmayı da bir başka türlü yorumluyorduk biz: Bu, hayatını kazanmak için değildi sanki! Bu bir işe yarama, bir hizmet görme, bir başarı gösterme içindi.. Çalışma, meslek sahibi olma, miğde için değil, ruh içindir. Ve biz, karnımızı doyuran olsa da çalışacağız! Çünkü kişiliğimizi ancak görebildiğimiz "iş"le ispatlayacağız!
"Şimdi düşünüyorum da, bir kız çocuğu için, bu kendini güven içinde hissetmek, gelecekte kendi toplumu için bir şeyler yapabileceğine inanmak, kamu hayatında, erkek dünyasında bir azınlık muamelesi görmemek..., kendini "vatandaş" kavramının eşit seviyesinde hissetmek, başka ülkelerde ne uzun mücadeleler sonunda kazanılmış, hatta tamamı hâlâ kazanılmamış başarılardı.
"Atatürk'ün kadın meselesini ele alış tarzını, kadın kişiliğine, kadın haysiyetine sağladığı o sınırsız olanakları bilmek gerekir. Aksi halde peçeli bir cahil ile peçesiz bir cahil arasında pek büyük bir fark yoktur."
"Atatürk kadını görevli kılmak yoluyla kurtarmıştı. Kadın meslektaşın karşısında, .. geleneksel saplantılarından kurtulamamış bir yarı-aydın zümre ile, cehaletinden sorumlu tutulamayacak olan halk kitleleri bulunsa da, arkasında koskoca bir modern devlet kudreti vardır."
Atatürk Cumhuriyeti’nin bu gücünü yıkmaya, ne ABD’nin BOP’u, ne AB’nin utanmaz çifte-ölçülü tutumu, ne de onlara Türkiye’yi peşkeş çekerek yeni Vahdettin ve işbirlikçileri olmaya tenezzül eden sözde iktidar ve sözde muhalefetteki bayağı politikacıların gücü hiçbir zaman yetmeyecekti.