Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  => Beynin sol yanı...
  => Batı'nın iki yüzü
  => Düşündüğünü...
  => Cumhuriyetle...
  => Türkiye'de kadın...
  => Aydınlanmada Tanrı...
  => Bahattin Gemici
  => Kültür Enstitüsü...
  => Adamsızlık...
  => Sevgi ve Bilgi...
  => MSU für Migranten
  => Türkçe zorunlu olmalı
  => Fakir Baykurt...
  => Atatürk'ü eleştirmek
  => Öğretmen Aşkı
  => Okuma!
  => Kubilay'ın katli
  => Kadınları sevmedik
  => Kadınlar Günü
  => Aşk ve sevgi
  => Kanı kanla yumazlar
  => Nevruziye
  => Merkel'in ziyareti
  => Obamaya mektup
  => Baykal'a mektup...
  => 19 Mayıs ruhu
  => Babalar
  => Şaşıp kalıyorum
  => Mona Lisa ile...
  => Ata'ya mektup
  => Bir kadın iki şair
  => Bize Mustafa Kemali anlat
  => Yabancı Düşmanlığı
  => Onursuz Aşk Olmasın
  => Hasanoğlan Buluşması
  => 19 Mayıs:Bağımsızlık Güneşi
  => "Bir daha olmasın" dediler
  => Önce Eğitim
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Kadınlar Günü

TÜRK   DEVRİMİNİN İNSANLIĞIN EN DEĞERLİ YARISINA, KADINLARA, KAZANDIRDIĞI İNSANLIK ONURU!

 

Prof. Dr. Özer OZANKAYA

 

Her insanın ilk çoculuk döneminde temel taşları döşenen zekâ ve kişiliğinin baş yapıcısı kadınlardır.

 

Çünkü ilk çocukluk dönemi annelerin ve öteki kadın yakınların kollanında,  dizlerinde, kucaklarında geçmekte, zekâ yeteneğinin gizil  olmaktan çıkıp gerçek yeteneğe dönüşmesinin baş etkeni olan dil,  annelerden öğrenilmektedir.

 

Bu yaşamsal gerçeği, “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!” diyen Tevfik Fikret’lerin de katkılarıyla beslenerek gören ve gereğini  dürüstlükle yerine getiren Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin temellerini, kadınları eşit insan ve yurttaş konumuna yükselterek  atmıştır:

 

"Efendiler, daha önce de ulusumuz yenilik yolları üze­rinde yürümeğe, toplumsal devrimlere girişmemiş değil­dir. Ama gerçek ürünler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyeyim:  bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki cins insandan kuruludur. Olanak var mı ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, öbürünü bırakalım da, kitlenin tümü ilerleye­bilsin? Olanak var mı ki, bir topluluğun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça, öbür bölümü göklere yükselebil­sin? Kuşkusuz ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, ilerleme ve yeni­lik alanında aşamalara birlikte ulaşılmalıdır.

...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arka­sını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. He­men düzeltilmesi gerekir.

"Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimizin ürünü­dür. Kadınlara ahlakın kutsal ilkelerini göstermek, ulusal ahlakı anlatmak ve onların kafalarını ışıkla, temizlikle donatmak ilkesi üzerinde durulduktan sonra, artık ben­cilliğe gerek yoktur. Onlar da yüzlerini dünyaya göster­sinler ve gözleriyle dünyayı görebilsinler. Bunda korkula­cak bir şey yoktur. Bu gidiş zorunludur ve bizi yüksek ve önemli bir sonuca ulaştırıyor."  

 

Türk Devriminin, başta laik devlet düzeni ile Türk Medeni Kanunu ve kadınlara ülke yönetiminin her aşamasında yetki ve görev almak üzere seçme ve seçilme haklarını tanıyan yasalarıyla  uygulamaya ulaştırdığı bu ruhunu yansıtması bakımından, değerli Türk kadın toplumbilimci Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu’nun, Cumhuriyet’imizin 10. Yılında, bir lise 10. sınıf kız öğrencisi olarak, nasıl  “kız çocuğu olmanın bir eksiklik olduğu safsatasını akıllarına bile getirmeden, tam bir kişilik güvenliği içinde bulunduklarını” anlatan değerlendirmesini okuyucularla paylaşmak istiyorum:

".. Biz gerçekten ayrıcalıklı idik. Yani o küçük dünya­mızda "kız öğrenci" olmak gibi bir itibar fazlalığımız vardı. Bütün büyükler erkeklere göstermedikleri bir tak­dir fazlasını bize ayırıyorlardı. Kadınların kamu yaşa­mına, sosyal ilişkilere tam bir yetki ve kişilik özgürlüğü içinde katılmasını amaç edinen Cumhuriyetin öncüleriy­dik biz.

"En başta gelen özelliğimiz, kendimizden, insanlık değe­rimizden hiç şüphe etmeyişimizdi. Kız çocuğu olmanın bir eksiklik olduğunu aklımızdan bile geçirmiyorduk.

"..Her mesleğin yalnız müntesibi değil, meşhuru olacak­tık.

"..İçimizde nasıl bir güven duygusu vardı, hâlâ şaşarım ve çocukluğumun en çok hasretini çektiğim yanı bu duygu olmuştur.

.. Ne ümitsizdik, ne de gayretsiz. Aşağılığın kendisine de, kompleksine de yabancıydık.

"O zamanın kız çocukları olarak ne rahat bir atmosfer içindeydik! Nasıl bir mucize olmuştu da kendimizi bir "ikinci cins" olarak görmek hiç aklımıza gelmemişti! Bü­yükler, kendi aralarında hakkımızda ne konuşurlardı bi­lemeyiz ama, yüzümüze karşı en ufak ayırt yapmazlardı.

".. Meslek sahibi olmayı da bir başka türlü yorumluyorduk biz: Bu, hayatını kazanmak için değildi sanki! Bu bir işe yarama, bir hizmet görme, bir başarı gösterme içindi.. Çalışma, meslek sahibi olma, miğde için değil, ruh içindir. Ve biz, karnımızı doyuran olsa da çalışacağız! Çünkü kişi­liğimizi ancak görebildiğimiz "iş"le ispatlayacağız!

"Şimdi düşünüyorum da, bir kız çocuğu için, bu kendini güven içinde hissetmek, gelecekte kendi toplumu için bir şeyler yapabileceğine inanmak, kamu hayatında, erkek dünyasında bir azınlık muamelesi görmemek..., kendini "vatandaş" kavramının eşit seviyesinde hissetmek, başka ülkelerde ne uzun mücadeleler sonunda kazanılmış, hatta tamamı hâlâ kazanılmamış başarılardı.

"Atatürk'ün kadın meselesini ele alış tarzını, kadın kişili­ğine, kadın haysiyetine sağladığı o sınırsız olanakları bilmek gerekir. Aksi halde peçeli bir cahil ile peçesiz bir cahil arasında pek büyük bir fark yoktur."

"Atatürk  kadını görevli kılmak yoluyla kurtarmıştı. Ka­dın meslektaşın karşısında, .. geleneksel saplantılarından kurtulamamış bir yarı-aydın zümre ile, cehaletinden so­rumlu tutulamayacak olan halk kitleleri bulunsa da, ar­kasında koskoca bir modern devlet kudreti vardır."

 

Atatürk Cumhuriyeti’nin bu gücünü yıkmaya, ne ABD’nin BOP’u, ne AB’nin utanmaz çifte-ölçülü tutumu, ne de onlara Türkiye’yi peşkeş çekerek yeni Vahdettin ve işbirlikçileri olmaya tenezzül eden sözde iktidar ve sözde muhalefetteki  bayağı politikacıların gücü hiçbir zaman yetmeyecekti.

  

 

 
 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol