Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  => Beynin sol yanı...
  => Batı'nın iki yüzü
  => Düşündüğünü...
  => Cumhuriyetle...
  => Türkiye'de kadın...
  => Aydınlanmada Tanrı...
  => Bahattin Gemici
  => Kültür Enstitüsü...
  => Adamsızlık...
  => Sevgi ve Bilgi...
  => MSU für Migranten
  => Türkçe zorunlu olmalı
  => Fakir Baykurt...
  => Atatürk'ü eleştirmek
  => Öğretmen Aşkı
  => Okuma!
  => Kubilay'ın katli
  => Kadınları sevmedik
  => Kadınlar Günü
  => Aşk ve sevgi
  => Kanı kanla yumazlar
  => Nevruziye
  => Merkel'in ziyareti
  => Obamaya mektup
  => Baykal'a mektup...
  => 19 Mayıs ruhu
  => Babalar
  => Şaşıp kalıyorum
  => Mona Lisa ile...
  => Ata'ya mektup
  => Bir kadın iki şair
  => Bize Mustafa Kemali anlat
  => Yabancı Düşmanlığı
  => Onursuz Aşk Olmasın
  => Hasanoğlan Buluşması
  => 19 Mayıs:Bağımsızlık Güneşi
  => "Bir daha olmasın" dediler
  => Önce Eğitim
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Obamaya mektup

Ekselans  Barack Obama

Amerika Birleşik Devletleri  Başkanı

Washington D.C.

 ABD    

 

 

 

Sayın Başkan,

 

Ülkemizi ziyaretiniz sırasında  6 Nisan  2009’da  TBMM’de  yaptığınız    son derece etkileyici konuşmayla  Türk halkının kalbini fethettiğinizi söylersem, hiç de abartılı bir ifadede bulunmuş olmam.  Hem bu konuşmanız, hem de çeşitli  temaslarınız  sırasındaki  söyleminizle Türk kamuoyu üzerinde  derin bir iz bıraktınız. Türk halkı sizi, dünyaya olduğu kadar, Türkiye’ye de iyi niyetle   ve olumsuz önyargılardan  arınmış bir  yaklaşımla bakabilen  bir lider olarak değerlendirdi.

 

Ancak ne yazık ki bilahare,  24 Nisan’da, 1915’te  Doğu Anadolu’da  cereyan eden  olaylar konusunda yaptığınız açıklama, Türk halkını  ciddi bir  düş kırıklığına uğrattı ve bu olumlu izlenimi gölgeledi. Çünkü, bu açıklamanızda o  gayet ağır    “soykırım” sözcüğünü kullanmış olmasanız da   bu kelimenin Ermenice lisanında  tam karşılığı olan “metz yeghern” sözcüklerini kullandınız  ve   bunu iki kere tekrarladınız. Ayrıca, “her yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde  katledilen  ya da ölüme  yürüyen  1,5 milyon Ermeniyi  anıyoruz”  demek suretiyle, seçim kampanyanız sırasında  sıkça  tekrarlamış  olduğunuz  “ Ermeni soykırımı”  deyimini çağrıştırdınız.

 

Sayın Başkan,

 

Siz,  önde gelen bir dünya lideri olmanın yanında, dünyaca  ünlü Harvard  Hukuk Fakültesi mezunu  ve ayni zamanda kıdemli öğretim görevlisi olarak tanınmış bir üniversitede  hukuk dersi vermiş değerli bir bilim adamısınız. Bu vasıflarınız nedeniyledir ki, 95 yıl önce vuku bulmuş ve tarihsel açıdan  tartışmalı olan olayları tanımlarken,  evrensel hukuk ilkeleriyle olduğu kadar, Amerikan Anayasası hükümleri  ve ulusal mevzuatıyla çelişkiye düşmeniz   hayretimize yol açtı.

 

Çünkü  uluslararası bir  suç olan  “soykırım”  bir uluslararası  hukuk enstrümanıyla kodifiye  edilmiştir. Bu enstrüman, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oybirliğiyle kabul edilen  ve ABD Senatosu tarafından onaylanarak  A.B.D. Anayasası’nın VI. maddesi gereğince A.B.D. ulusal hukukunun bir parçası haline gelmiş olan  “Birleşmiş Milletler, Soykırımın  Önlenmesi ve cezalandırılması Sözleşmesi” dir. Soykırım Sözleşmesi’nin II. maddesi suçu tanımlamış  ve suçun mevcut olması  için kanıtlanması gerekli olan  objektif/maddi  ve sübjektif/manevi  unsurlarını belirlemiştir. Bir şahsın soykırım suçu ile suçlanabilmesi  veya bu konuda devlet sorumluluğunun oluşması için,  yetkili mahkeme tarafından  suçun objektif ve sübjektif unsurlarının kanıtlanması  ve bilhassa  suçun özel kasıtla işlendiğinin saptanması  gerekir. Sözleşme, soykırım iddialarını kapsayan davalara bakmakla yetkili mahkemeleri de belirlemiştir.  Sözleşme’nin VI. maddesinde yetkili mahkemelerin, ya olayın vukubulduğu  ülkenin yetkili mahkemesi, yahut da tarafların  üzerinde anlaşacakları yetkili uluslararası ceza mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, Sözleşme’nin IX. maddesinde, devletlerin  soykırım konusunda aralarında çıkabilecek  ihtilafları  Uluslararası Adalet Divanı’na  götürebilecekleri öngörülmüştür.

 

Sayın Başkan,

 

Bu bakımdan, bir zanlıya yöneltilen soykırım suçunun , eğer yetkili hukuk mercileri

tarafından, objektif ve sübjektif unsurlarının mevcudiyetleri kanıtlanmamış ve suçun özel kasıtla işlendiği saptanmamış ve bu veriler ışığında suçun işlenmiş olduğu yetkili mahkeme  tarafından hükme bağlanmamışsa, böyle bir isnat hiçbir hukuki değeri olmayan bir iftiradan ibaret kalır.

 

Bugüne kadar, yetkili  bir uluslararası ceza mahkemesi kararı olmadan  hiçbir zanlı   soykırımla veya onun kadar ağır bir suç olan insanlığa karşı suçla  suçlanmamıştır. Nitekim, Nüremberg Uluslararası Askeri  Ceza Mahkemesi, insanlığa karşı suçlarla suçlanan  Alman Nazilerinin ileri  gelenlerini uzun bir mahkeme sürecinden sonra suçlu bulmuş  ve bunlardan 22 tanesini ölüme mahkum etmiştir. Keza, Ruanda ve Yugoslavya çatışmaları sırasındaki soykırım zanlıları,  Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi  ve  Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım suçuyla mahkum edilmişlerdir. Her iki mahkeme de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuş bulunan ad hoc mahkemelerdir. İnsanlığa karşı  suçlarla suçlanan Saddam Hüseyin için dahi, hukukun icaplarının yerine getirilmesi amacıyla   bir Irak Özel Mahkemesi kurulmuştur.  Nihayet, Bosna-Hersek’in Sırbistan hakkındaki soykırım davasına  da Uluslararası Adalet Divanı  bakmıştır. Divan, Srebrenika’da soykırım suçu işlendiğini  teyit etmiş, fakat Sırbistan’ı  devlet olarak  soykırımdan suçlu bulmamıştır.

 

Sayın Başkan,

 

Kökleri  1215 tarihli Magna Carta’ya  giden  ve hukukun temel ilkesi olan   masumiyet karinesine büyük önem verdiğinizden eminim. Masumiyet karinesi, 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu  tarafından oybirliğiyle kabul edilen,  Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 11. maddesinde şöyle ifade edilmiştir:

 

1. Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.

 

2. Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez.”

 

Bu konuda Avrupa İnsan Hakları  Sözleşmesi’nin 6/2. maddesinde de şu ifadeler yer alır:

 

“Bir suçla itham edilen herkes, suçluluğu  kanıtlanıncaya kadar masum sayılır”

 

Masumiyet karinesini  garanti altına alan ABD Anayasası’nın “ Beşinci  Değişikliği” de, adil bir şekilde yargılanıp  bir mahkeme tarafından mahkum edilmeyen  “hiçbir kimsenin idam cezasıyla veya kamu ahlakına aykırı bir suçla suçlanamayacağını”  öngörür.

 

Bu durumda  Sayın Başkan, Türkiye’ye geçmişteki tartışmalı olaylar nedeniyle suç isnat edilmesi büyük bir  adaletsizlik  ve masumiyet karinesinin vahim bir ihlali değil midir?

 

Sayın Başkan,

 

Hukuk kadar eski  ve önemli olan kanunilik  ilkesinin de    günümüzde uluslararası hukukun  ve ulusal hukukun  temel bir kavramı  olduğunu  takdir edersiniz. Bu ilkeye göre,   işlendiği zamanın hukukuna göre suç teşkil etmeyen  bir eylem, sonradan  bu eylemin suç olarak kabul edilmesi nedeniyle suç oluşturmaz. Oysa, “soykırım” bir sözcük, kavram  ve kodifiye edilmiş bir uluslararası  suç olarak 1915’te mevcut değildi. “Soykırım” suçu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarihli  ve 96 (I) simgeli belgesinde ilk defa tanımlandıktan sonra, 9 Aralık 1948’de kabul edilen   Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi ile kodifiye edilmiştir.

 

Bu bakımdan sayın Başkan, “soykırım” suçlamalarında bulunmak suretiyle (seçim kampanyanızda direkt olarak,  2009 anımsama  günü açıklamanızda da  dolaylı olarak), kanunilik ilkesinin, kanunsuz suç olmaz (nullum crimen sine lege) ve  kanunsuz ceza olmaz (nulla poena sine lege)   özdeyişlerinde  ifadesini bulan iki boyutunu da  ihlal etmiş olmadınız mı?

 

Sayın Başkan,

 

Açıklamalarınızda belirttiğiniz  görüşler, “suç ve eylem sonrasında yürürlüğe  giren yasaların” (ex post facto laws) kabulünü    ve cezai yaptırımların  geçmişe dönük olarak uygulanmasını yasaklayan  ve bu suretle kanunilik ilkesini benimseyen ABD Anayasası’nın  I. maddesinin 9. bölümünün ruhuna da ters düşmektedir. Burada belirtilmesi gereken bir husus da , Başkan Thomas Jefferson’un  Isaac McPherson’a  yazmış olduğu 13 Ağustos, 1821 tarihli mektupta “zamanın hukuku açısından suç olarak görülmeyen eylemleri bilahare  suç sayan yasaların  geriye dönük uygulanmasının doğal haklara aykırı olduğunu” vurgulamış olmasının, Amerikan hukuk  tarihinde  ceza yasalarının geriye dönük uygulanmasına karşı  güçlü tepkinin derin kökleri olduğunu göstermesidir. Ayrıca, kanunilik ilkesi,1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin, “Antlaşmaların geriye yürümezliği” başlıklı 28. maddesinde de  yer almaktadır. 

 

Sayın  Başkan,

 

Bu açıkladığım  reddi mümkün olmaz nitelikteki  gerçekler ışığında, bazı endişelerimizle birlikte şu  sorular da kaçınılmaz olarak gündeme geliyor.

 

Bu yıl da tartışmalı 1915 olayları hakkında yapabileceğiniz açıklama, eğer  “soykırım” sözcüğünü içerir, veya, 2009 yılındaki açıklamanızda olduğu gibi bu sözcüğün tam Ermenice karşılığı olan “metz yeghern” deyimini kullanır ve 1.5 milyon  Ermenin  katledildiğini iddia ederse, bu durumu nasıl yorumlamalıyız?

 

Böyle bir açıklama, hukukun evrensel ilkelerini, uluslararası hukuku ve ABD anayasasını  açıkça ihlal etme ve küçümseme  anlamına gelmez mi?  Ve bunun  ne gibi bir değerli amaca hizmet edeceği sorusunun yanıtlanmasını gerektirmez mi?

 

Böyle bir açıklama Türk halkına ve onların atalarına karşı yapılmış bir yargısız infaz olmaz mı?

 

Türk halkı kendilerine  ve atalarına reva görülen   bu büyük haksızlığın, temel adalet ve hakkaniyet ilkelerini olduğu kadar,  Türkiye – ABD ortak çıkarlarını da  basiretsizce göz ardı eden, kısır iç politika  hesaplarıyla  yapıldığı sonucuna varmaz mı?   

 

Türk halkına ve onların  trajik  olaylar  sırasında  muazzam kayıplar  vermiş  ve dayanılmaz  acılar   çekmiş olan  atalarına, haksız yere   böyle tarihi bir suçlamada bulunulması, sizin Türkiye parlamentosunda Türkiye ile ABD arasında  model bir ortaklık kurulması önerinizle temelden çelişmez mi?

 

 

Sayın Başkan,

 

Tarihçi Arthur Ponsonby, savaş zamanındaki propagandanın kalıcı ve nesilden nesil’e geçen habis etkilerini de ele aldığı Falsehood in Wartime (Savaş Zamanında Kandırma) adlı kitabında şunları söylüyor:

 

      Yalan ve asılsız sözlerle insanların zihnine kin ve nefret şırınga edilmesi, savaşta hayat kaybına neden olmaktan çok daha büyük kötülüktür. İnsanlık ruhunun kirletilmesi, insan vücudunun tahribine nazaran daha kötü ve sakıncalıdır.”

 

Kanımca, Ponsonby’nin bu veciz sözleri bugün de gelecekte de geçerliliğini yitirmeyecektir. Gerçekten de çocuklarımıza ve gelecek nesillere miras bırakabileceğimiz önyargı, nefret ve intikam duygusu yerine huzur, güven, müsamaha, dostluk ve iyi niyetin hüküm sürdüğü bir dünyanın kurulabileceği uluslararası bir ortama bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.  

 

Bu bakımdan, Sayın Başkan, sizden, 1915 olayları konusunda, büyük ölçüde  I. Dünya Savaşı sırasında  Müttefik Devletlerin  bilinçli savaş propagandası çabalarından kaynaklanan  basma kalıp  iddiaların  etkisinde kalmamanızı, tarafsız bir tutum izlemenizi  ve bu büyük insanlık trajedisinin iki ulusta açmış olduğu yaraların  derinleşmesine katkıda bulunmaktan kaçınmanızı önemle rica edeceğim.  Bu bağlamda, ABD için en isabetli  yaklaşım, etik ve  tarafsız  bir tutum benimseyerek tarafları Osmanlı Devleti ile  Ermeniler arasındaki çatışmanın karanlık ve muğlak yönlerini  gün ışığına çıkarmaya  teşvik etmek olmalıdır. Bunun  da en iyi şekilde gerçekleştirilmesi,  Türklerle Ermenilerin bilimsel  bir disiplin içinde yürütülecek  bir  araştırma çerçevesinde  ortak tarihlerini  incelemeleri  ve tüm arşivlerini araştırmaya  açmalarıyla sağlanabilir.  

 

Bu görüşlerimi, objektif ve hakşinas bir yaklaşımla  değerlendireceğinize güvenerek,  takdirlerinize sunuyorum

 

 

En derin saygılarımla,

 

Dr. Şükrü M. Elekdağ

 

CHP, İstanbul Milletvekili

 

(Türkiye’nin eski ABD Büyükelçisi)

 
 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol