Dil öğrenimi doğal bir süreç
Dr. Ali Sak
Anadilinin önemi bir çok uluslararası anlaşmalarla vurgulanmıştır. Bu anlaşmalardan bir kaç örnek verecek olursak: UNO sözleşmesi madde 1 (1945); Genel insan hakları açıklaması madde 2 (1948); Uluslararası sivil ve politik haklar anlaşması madde 27 (1996). Ayrıca UNESCO 21 şubat tarihini çok dilliliği, çok kültürlülügü, hoşgörü ve empatiyi geliştirmek için ‘Anadili Günü’ olarak kabul etmiştir.
Dil öğrenimi, globalleşen dünyada ve bilhassa yurtdışında yaşayan insanlarımız için çok önem taşımaktadır. Dil öğrenimi, ilk önce çevremizdeki insanlarla iletişim kurabilmek, okulda iyi bir eğitim alabilmek ve iyi bir meslek sahibi olabilmek için çok önemlidir. Sebep şu ya da bu, her ne olursa olsun, dil öğrenimi hayatımızın olmazsa olmazlarından birisidir.
Özellikle Almanya’da yaşayan çocuklarımızın eğitim durumu maalesef hiç de iç açıcı değildir. Karşımızda üzücü ve ürkütücü bir tablo bulunmaktadır ve bu nedenle Almanya’daki Türklerin imajı oldukça kötü bir durumdadır. Almanlar tarafından bizzat biz Türkler, eğitime önem vermeyen bir toplum olarak algılanmaktayız. Bu başarısızlığın elbette bir çok sebepleri vardır, ve asıl sebeplerden birisi de Türklerin, ne anadillerine ne de Almancaya hakim olamayışlarıdır. Oysa dinimizin ilk emri ‘oku’ olmuştur.
Anadiline önem vermeyen toplulukların başında maalesef gene Türkler gelmektedir. Bunun da sebeplerinden bir kaçı şöyle:
- Genelde velilerimizin de düzgün bir türkçeye sahip olmayışları.
- Türkçenin Alman toplumu tarafından olumsuz algılanması.
- Bir takım siyasi ve dini akımların etkisinde kalınarak türkçenin önemsizliğinin vurgulanması gibi. Almanya’daki bu gelişmeyi biz Türk toplumu açısından çok ciddi bir sorun ve sorunun da ötesinde traji-komedik bir drama olarak görüyoruz.
12 yaşında dil öğrenme süreci tamamlanır
Pekala dil öğrenimi konusunda ne biliyoruz? Dil öğrenimi nasıl gelişiyor ve nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Dil öğrenimi doğal bir süreçtir. Çocuklar doğumdan iki üç ay öncesinden başlayarak annelerinin rahminde doğal dil edinme sürecine başlarlar. İki üç yaşları arasında ilk cümlelerini kurmaya başlayarak anadillerini edinirler ve bu dil edinme süreci genelde 9-12 yaşlarında tamamlanmış olur. Bu nedenle dil edinme sürecinde özellikle ilkokulların çok önemi vardır. Burada özellikle ‘dil edinme’ sürecinden bahsediyoruz, cünkü ‘dil öğrenmek’ ile ‘dil edinme’ farklı şeylerdir. İlki etken yanı aktif bir süreç iken ikincisi edilgen yanı doğal bir süreçtir. Yetişkinler dil öğrenirken, çocuklar dilleri doğal bir şekilde çevresinde konuşulan dillerden edinirler.
Dille birlikte beyin de gelişiyor
Dil öğrenme sürecinde sadece dil değil, dil gelişimi süreciyle beraber beyin de zihinsel olarak gelişmektedir. Problem çözme, analitik düşünme, sosyal ilişkiler de dil gelişimine bağlı olarak gelişmektedir. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde gelişmesi için çocukların okul öncesi ve bilhassa ilkokul döneminde mutlaka doğru orantıda dil edinmeleri desteklenmelidir. Dil edinme etken değil, doğal süreç içerisinde desteklendiği zaman çok daha başarlı olmaktadır. Dilbilimci Krashen’e göre dil öğrenme sürecinde çocuklar seviyelerinin üzerinde bir dil seviyesine, konuşarak veya okuyarak, maruz bırakılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde dilin sağlıklı gelişmesi ve akıcı bir şekilde öğrenilmesi sağlanır.
Öncü kültür anlayışı
Normal olarak çocuklarda ‘dil öğrenememe korkusu’ veya ‘kücük düşme korkusu’ bulunmamaktadır. Fakat, bilhassa öncü kültür anlayışına sahip Almanya gibi ülkelerde bilhassa Türkçeye karşı toplumsal bir baskı uygulanarak konuşulması, öğrenilmesi ve öğretilmesi engellenmektedir. Bu şekilde çocuklarımızda doğal olmayan ‘türkçe konuşursam aşağılanırım’ korkusu yerleştirilerek dil gelişimi olumsuz şekilde etkinelmekte ve böylece hem türkçenin hem de almancanın öğrenilmesine engel olunmaktadır.
Yarım dilli nesil tehlikesi
Sonuç ise hepimizin çevresinde takip edebildiği gibi ‘yarım dilli’ neslin ortaya çıkmasıdır. Maalesef son yıllarda Almanya’daki ‘türkçe konuşturmama” girişimleri yoğunlaşmakta ve Türk toplumuna psikolojik baskı uygulanmaktadır. Bu girişimler o kadar trajii komedik bir hale geldi ki, anadil öğretmenlerine bile gerek kendi aralarında, gerekse çocuklarla teneffüslerde ‘Türkçe konuşma yasağı’ uygulanmakta ve bu tür uygulamalar siyasiler tarafından ayrıca ödüllendirilmektedir. Bu tür uygulamalar Türk toplumunu psikolojik olarak bir şekil “toplumsal intihara” sürüklemektedir.
Baskılardan kurtulmalıyız
Sağlıklı bir dil edinme ve öğrenme süreci için çocuklarımızın ve kendimizin üzerindeki benzeri psikolojik baskılar ve kısıtlamalardan kurtulmamız gerekmektedir. Bu tür baskılara toplum olarak, her ne kadar doğal reflekslerimiz köreltilmeye çalışılsa da, reflekslerimizin tekrar farkına varıp canlandırmamız gerekmektedir. Doğal çok dilliliğimizi Allah’ın bize vermiş olduğu bir fırsat olarak değerlendirelim ve bunu bir artı puan olarak, gerek eğitimde gerekse özel ve iş hayatımızda kullanalım.