Ruhr Veliler Birliği - ELTERNVERBAND RUHR e.V.
Ana Başlıklar  
  Ana Sayfa
  Tanıtım_Ulaşım
  Basında biz...
  Yönetim Kurulu
  Etkinliklerimiz
  FörBiLes
  MobilES
  23 Nisan Kutlamaları
  Cumhuriyet Bayramı
  Okuma Yarışmaları
  Siyaset Meydanı
  Irkçılığa Karşı Girişim
  Halkla ilişkiler
  Ali Sak
  => Bilimsel Yayınlar
  => Atatürk'ü sevmek...
  => Dil öğrenimi...
  => Özür kampanyası...
  => Özel okullar...
  => Toplumsal değişim
  => Din sömürüsü...
  => Öncelikli görevlerimiz...
  => Gurbet vatan...
  => Gönüllü çalışmalar...
  => Toplumsal sorumluluk...
  => Bilime taraf olmak...
  => Bilim ve Din...
  => Mevlana ve hoşgörü...
  => Teokrasiye geçiş...
  => Ermeni sorunu...
  => Türkçenin doğuşu
  => Kadir gecesi...
  => Almanya'da sivil toplum
  => Susturulan Toplumlar
  => Toplu hipnoz seansları
  => Bir milletin ...
  => Türkiye-AB...
  => Gerektiği gibi...
  => Hrant Dink'in ardından
  => Onlar Bizim...
  => Anadiline sahip çık
  => Tarihi tarihçilere...
  => Kafanızın rahat etmesi
  => Türk Liseleri
  => Die leidvolle Geschichte
  => Kanserde din faktörü
  => Güneşin Sembolü
  => Aghet Filmi veTGD
  => Atatürkçü Düşünce
  => Sarrazin-Wahn
  => Atatürkçü Düşünce (2)
  => Hayvan Çiftliği
  => Kampf im...
  => Sessiz çoğunluğun...
  => İçiniz rahat olsun
  => Sıra bizde...
  => Güneş üflemekle...
  Öğretmen
  Eğitim
  Türkçe Gönüllüleri
  Atatürk
  Veli Dernekleri
  Kitap dünyası
  Genç nesil
  ÇOCUK KÖŞESİ
  Türkan Saylan
  Faydalı Bilgiler
  Uyum
  Tarih bilinci
  Sağlık
  Misafir Kalem
  Şiirler
  Anlamlı Sözler
  Öyküler-Hikayeler
  FIKRALAR
  İş İlanları
  Duyurular
  Basından Seçmeler
  DOST Siteler
  Teşekkürler
  Ziyaretçi Defteri
  Ziyaretci Trafigi
  Top liste
  Galeri
Toplumsal değişim

 

kaynak: Ordulular derneği dergisi sayı 9



Toplumsal değişim

 Dr. Ali Sak

28 nisan 2008

 
  

Toplumsal değişim

 

Dr. Ali Sak

28 nisan 2008

 

Son yıllarda psikolojik rahatsızlıkların hızla arttığı gözlemlenmektedir. Depresyon, korku atakları ve çevresel gelişmelere uyum sağlamada zorluklar sadece psikolojimizi değil aynı zamanda bedensel rahatsızlıklırımızı da (kalp aritmisi, bağışıklık sistemi bozuklukları, mide, bel baş ve benzeri) beraberinde getirmektedir ve psikosomatik diye adlandırdığımız, temeli psikolojik rahatsızlıklara dayanan, birçok hastalığı kapsamaktadır. Bu sorunların temelinde yatan nedenleri belirlemek oldukça güç olmasına rağmen belirli noktalara değinebiliriz. Asıl sorun insanoğlunun gerek zihinsel, gerekse bedensel olsun, çağımızın hızlı gelişmelerine ayak uyduramamasıdır. Bel ağrıları oturma şekillerimize; diş, damar, kalp sorunları beslenme şekillerimize; solunum sorunlarının çevresel kirliliğin artmasına bağlamak mümkündür.

Psikolojik rahatsızlıkların nedenleri

Psikolojik sorunların temelindeki nedenler nedir peki? Psikolojik rahatsızlıklarımızı da çevremizdeki değişkenlerin artmasına ve değişme sürelerinin kısalmasına bağlayabiliriz. İnsan psikolojisinin temel görevlerinden birisi de değişken çevresel etkilere göre tepki vermek ve bu şekilde çevreye uyum sağlamaktır (örneğin: ağlayanla ağlanmalı, gülenle gülmeli, yetişkinle yetişkin, çocukla çocuk olmalı). İnsan çevreye uyum sağlamakta zorlandığı durumlarda psikolojik rahatsızlıklar da artmaktadır. Bu nedenle örneğin Almanya’daki vatandaşlarımızın psikolojik sorunları Türkiye’dekilerden çok daha fazla ve farklı olabilir. Depresif (moralsiz, çökkün) durumda olanlar işlerini takip etmekte zorlanır, nevrozlu (siniri bozuk) kişiler davranışları ile çevresindekilerle uyumsuz haller gösterirler.

Pekala bu uyum zorlukları nereden kaynaklanıyor ve neden giderek artmaktadır? Çağdaş toplumlarda temel olarak dört sorun vardır:

(1) her türlü alanda hızlı gelişmeler, 

(2) optime etme tutkusu,

(3) bilgi akımının yoğunluğu ve

(4) yön, hedef belirme kaybı.


 

 

Hızlı gelişme süreci içerisinde birey gelişmeleri artık kontrol edemez duruma gelmektedir. Artan bilgileri algılamakta zorlanmakta ve nihayetinde hedefini şaşırmaktadır. Örneğin işyerlerindeki hızlı gelişim ve değisim sonucu insanoğlu yaptığı işin sonucunu görememektedir ve çalışma temposu da genellikle kendi tarafından değil makina tarafından belirlenmektedir. İşyerlerinde hakim olan bu gidişat insanın diğer yaşam alanlarını da etkilemektedir. İnsanlar kendi arzularıyla değil genellikle dış etkenlerin etkisiyle, örneğin giderek artan sıklıkla iş, ev, arkadaş ve eş değiştirmektedir. Bu, toplumsal hızlı değişim, optime etme ve bilgi artışı sonucu, insanoğlu „ürkmüş bir tavşan“ misali kontrolsüz bir şekilde kaçmakta ve nihayetinde donup kalmakta. Bu değişimin tek nedeni ise toplumsal baskı nedeniyle ve medya aracılığı ile verilen mesajlarda „daha çok değişim-daha çok yenilik-daha çok kazanç“ düşüncesinin hakimiyetidir.

Bilgi hazmindeki doyumsuzluğun sorunları

Besin hazminde olduğu gibi bilgi hazminde de bir doyum duygusu olmadığından dolayı insanlar aşırı bilgi akımına karşı kendilerini bir şekilde soyutlamaktadırlar. Örneğin son zamanlarda hiç bir bilgi edinme çabası olmadan sunulan yarışma programlarının izlenme başarısını bu olguya bağlayabiliriz. Bir nevi güçsüzlük duygusuna kapılan insanlarda çevresindeki gelişmelere karşı kayıtsız kalma eğilimi artmaktadır ve „ne yaparsak yapalım değiştirme gücümüz yok“ duygusu ağır basmaktadır. Medya tarafından sürekli empoze edilen olumsuz gelişmeler nedeniyle insanların bilinç altına tehlike unsuru yerleşmekte ve kendilerini savunmaya almaktadırlar. Gelişmelerden kendini soyutlayan halk nedeniyle, çoğulculuğu baz almış demokrasiler ise bu gidişat sonucunda mutlaka zamanla yara alacaktır.

 

Bu gelişmeler insanlarda sadece korku değil, aynı zamanda bir de hedef ve yön belirme kaybını beraberinde getirmektedir. Herşeyin hızla değiştiği dünyada tek sabit kalan unsur ise onlara göre genellikle Tanrı veya dindir. Bu derece hızlı gelişen ve değişen toplumlardaki bir başka sorun da, hızlı değişimin beraberinde ve medyanın da yardımıyla temel değerleri, kültürü, dili ve değişmez kabul ettiği dini de değiştirme çabalarıdır. Örneğin laiklik unsuru da son zamanlarda bazı kesimler tarafından ustaca ve bilinçli bir şekilde insanlara laiklik=dinsizlik olarak tanıtıldığı için insanlar tek sabit kalan unsurun yok oluşundan endişelenmektedirler. Dinin ağırlığı kayıp olan toplumlarda ise insanlar alternatif „sabit unsurlar“ yaratmaya çalışmaktadır. Bu nedenledir ki tüm toplumlarda dine dönüş artmaktadır. Bu gelişme haklı ve tabii olmakla beraber çok büyük tehlikeleri beraberinde getirmektedir. İnsanlar, değişken olmayan tek unsuruda kayıp etmemek için çok kolay yönlendirilebilmektedirler.

Bir takım şeylerden yoksun gelişen toplumlardaki insanlar hayatlarını sürdürebilmek için korunmaya ve belirli „yedek parçalara“ ihtiyaç duymaktadırlar. Kimileri saatlerce hiç bilgi edinmeden televizyon karşısında, kimileri biligisayar oyunlarıyla, kimileri isole olarak, kimileri de belirli uyusturucu ilaçların da yardımıyla kendilerini bu gidişattan kurtarma çabasındadır. İnsan psikolojisi, yapısı gereği güvene ihtiyaç duymaktadır. Örneğin yabancı bir ortama giren birisi uyum sağlayana kadar kendini güvensiz hisseder ve gerilir. Bu gerilme sonucu duruma göre korku, ruhsal çöküntü (depresyon) ve saldırganlık, yani stres belirtileri ile karşılık verir. Normalde  insan stres ortamından „kaçma“ eğilimindedir, yalnız modern toplumlarda bu pek mümkün olmadığından dolayı bir çok bedensel aktiviteler çöküntüye uğrar ve sonuç itibari ile bedensel hastalık belirtileri meydana gelir (örneğin  kalp damar sorunları, bel, baş, mide ağrıları gibi).

Peki bu gidişata karşı bir çıkar yolu yokmu? Elbette var:

(1) mümkün oldukça gelişmeleri takip etmeye çalışmak,

(2) arkadaş çevrelerinden kopmamak,

(3) sohpet geceleri düzenleyerek stres ortamını konuşarak azaltmak,

(4) spor yaparak stres ortamından kurtulmak ve

(5) siyasi irade olarak bir takım değişmez değerleri (dil, kültür, din) koruyarak insanlara kalıcı unsurların da önemini hatırlatmak.


 





 

 
 
   
Facebook beğen  
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol