Tarihi Tarihçilere Bırakın: ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde „Ermeni tasarısının“ kabulü
Dr. Ali Sak
ABD Temsilciler Meclisi Dış İIlişkiler Komitesinde 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını içeren tasarının kabul edilmesini esefle karsılıyor ve kınıyoruz. Gerçi bu kabul ne ilk oldu ne de son olacak. Aynı komite son 10 yıl içinde aynı tasarıyı 4 defa kabul etmiş oldu. Hatırlayalım, 2000’deki tasarı 24 evet’e 11 hayır, 2005’teki tasarı 40 evet’e 7 hayır, 2007’deki tasarı 27 evet’e 21 hayır oyuyla kabul edilmişti. Son tasarı ise 23 evet’e 22 hayır oyu ile kabul edildi. Önceki tasarılar zamanın ABD başkanlarının girişimiyle Genel Kurula gelmemişti.
Tasarının kabülünün ardından sayın Başbakan’ın vermiş oluğu demeç çok ciddi boyutlardadır. „ABD Temsilciler Meclisi Dış İIlişkiler Komitesinde, Ermeni tasarısını 22’ye karşı 23 oyla kabul etti. Şimdi kim kazandı? Kimin zararına, kimin yararınadır bu tasarı? ABD mi, Ermenistan mı kazandı? Bu bir komedidir. Türkiye bu tür komedilere, bu tür parodilere, oldubittilere pabuç bırakmayacak kadar asil duruş sahibidir.“ Gerçekten de Türkiye bu konuda Başbakan’ın da söylediği gibi asil duruş sergileyecek mi? Yoksa Ermenistan Dışişleri Bakanı sayın Edvard Nalbandyan’ın da söylediği gibi “Türkiye yatışacak mı?“ Bizim kanımızca da Türkiye bu konuda da zamanla yatışacak, yatışmak mecburiyetinde kalacak. Hatırlayalım; 18 ocak 2001’de Fransa parlamentosu da Ermeni soykırım tasarısını kabul etmişti ve Türkiye o zamanda aynı tepkiyi koymuştu. Sonuç? Sayın Nalbandyan’ın da dediği gibi, kısa süre içinde ilişkiler normale dönmüş, Fransa’daki Türkiye Büyükelçişi de görev başına dönmüştü. O nedenle, boş çıkışlar yerine sağlam dışişleri politikası izlenseydi Türkiye bu durumlara düşmezdi. Artık bağırıp çağırmanın, deyim yerindeyse ‘efelenmenin’ inandırıcılığı kalmadı.
Mevcut oylama sonucunda tasarının Genel Kurul’a gelip gelmeyeceği henüz kesin olmamakla beraber, kişisel kanaatim o ki büyük bir ihtimalle gelmeyecektir; zira bu hiç bir zaman bitmeyecek olan bir satranç oyunudur. Fakat bu oylama sonucunda konunun Genel Kurula gelmemesi için ABD Türkiye’den bir takım istekleri olacaktır. Ne olabilir bunlar?
- Ermeni protokolünün parlamentodan geçmesi
- Türkiye’nin Afganistan’a daha çok asker göndermesi
- Türkiye’nin İranla olan politikasında ABD çizgisine dönmesi
Bu komedi yıllardır bu şekilde devam etmekte. Birileri siyasi ağırlığını kullanarak tasarıyı kabul ettirme çabası içerisinde iken, diğer taraf buna engel olmaya çalışmakta. Tarih bilinci ve gerçeğe bağlılık duygusu olan herkes bilmektedir ve tüm objektif kaynaklar doğrulamaktadır ki, 1915 yılı sonrasında Türk insanı vatanını savundu. Elbette birinci Dünya savaşı esnasında bir takım olumsuzluklar ve maddi imkansızlıklar neticesinde her iki taraftan da yüz binlerce insanımız gerek savaş esnasında olsun, gerekse hastalıktan olsun hayatını kayıp etmiştir ve suç işleyenler, sorumlular cezalandırılmıştır. Her iki tarafın kayıplarına Allah’tan rahmet diliyor saygıyla anıyoruz.
Biz diyoruz ki, 1914/15 olaylarını değerlendirmek ilk etapta tarihçilerin görevidir. Şayet tarihçiler arşivlerden çıkan bilgiler neticesinde soykırım olmuştur kanısına varır ise, siyasilere ve bunun akabinde de hukukçulara görev düşmektedir. Tarihin tarihçiler tarafından yazılması gerektiğini, içlerinde bir çok Türkiye uzmanı bulunan 69 Amerikan tarihçisi, 19 Mayıs 1985’de New Yok Times ve Washington Post gazetelerinde, zamanın ABD Temsilciler Meclisine sunulan Ermeni sorunu ile ilgili tasarıya karşı bir bildiri yayınlayarak vurgulamışlardır. Benzeri şekilde 19 Fransız tarih profesörü toplam 700 üniversiteli ve araştırmacıların desteğiyle mayıs 2006’da özetle „tarihi tarihçilere bırakın“ anlamında bir bildiri yayınlamışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti „tarihe tarihçiler karar versin ve bu bağlamda tarihçilerinde içinde bulunduğu ortak bir araştırma komisyonu oluşturulsun“ tezini savunurken, Ermeni yetkililer buna şiddetle ve gerekçesiz karşı çıkmaktadırlar, çünkü uluslararası siyasi konjüktür Ermenilerin lehine işlemektedir. Bu da açıkca göstermektedir ki, Ermenilerin ve destekçilerinin hedefi „üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir“. Bu bağlamda Alman basını da kendi hükümetini ‚tarihçilerin arkasına sığınmakla’ suçluyor (Regireung versteckt sich hinter Historikern, Der Tagesspiegel, 01.03.2010). Görüldüğü gibi Ermeni lobisinin (Alman medyasının büyük bir bölümü) maksadı, tarihi olayları konunın uzmanlarına inceletmek değil, kamuoyu baskısı yaparak siyasi bir karar aldırmak. Yani, hedef aslında tarihi gerçekleri ortaya çıkarmak değil, siyasi rant elde etmektir.
Bu durumda bir çoğumuz „ağzımızla kuş tutsak yaranamayız“ düşüncesindedir. Ancak böyle bir noktaya gelinmiş olması, bizlerin devamlı susması ve Ermenilerin yaydıkları yanlış propagandaların, dini faktörlerin ve siyasi çıkarların da ilavesi ile, zihinlerde yer etmesi sebebiyledir. Bununla birlikte; "Türklerin görüşü Avrupa ve Amerika basınında nasıl olsa basılmaz, basılsa bile okunmaz, okunsa bile yaygın Türk görüşüdür diye inanılmaz" zihniyetinin beraberinde getirdiği rehavet ise haklı olduğumuz bir davanın tamamen aleyhimizde gelişmesine sebebiyet vermiştir.
Rehavet diyorum, zira Alman basınının ve siyasetçilerinin bu tutumunu eleştiren ve kendi kamuoyuna duyuran hiç bir tane Türk gazetesi yok sanki. Nerede Türk basının amirali dedikleri Hürriyet? Nerede Milliyet, SABAH, ZAMAN? Der Tagesspiegel gazetesinin o başlıkla çıkması sizleri rahatsız etmedi mi? „Alman hükümeti tarihçiler arkasına sığınıyor“ demek ne anlama geliyor diye soran bir gazete, bir Sivil Toplum Kuruluşu yokmu? Nerede bilim? Nerede hakkaniyet? Nerede „özür dileyen“ sözde demokratlarımız? Konumuz değil ama değerlerimize sahip çıkma noktasında özellikle Hürriyet gazetesi son zamanlarda belirgin bir şekilde inandırıcılığını kaybetti ve bu kaybedişin devam edeceği de kesin gibi. Örnek vermek gerekirse; Almanya Türk Toplumunun en önde sorunlarından birisi olan Anadili konusunda sergilediği tutuma bakın. Avrupa da yayın yapan hangi gazete „21 şubat Anadili Gününde“ konuyla ilgili haber yapmış ve okuyucusunu bu konuda bilgilendirmiştir? Türk Sivil Toplum Örgütlerinin ve Türk basınının bu rehaveti sonucu olarak, gerek Ermenilerin ve onların destekçi gruplarının, gerekse „Anti-Türk“ propagandası yapanların kampanyalarının daha rahat ve daha çabuk netice vermesine yardımcı olmuştur.
Hic kuşku yok ki, sözde Ermeni soykırımı iddialarının ve ülkemizi parçalayıp sömürgeleştirme planlarının arkasında ABD ve AB emperyalizmi vardır. Türk insanının büyük bir bölümü, bu gerçeği bütün çıplaklığı ile algılamakta ve esefle kınamaktadır. Sözde Ermeni soykırımındaki gerçekleri ortaya çıkarmada ve ülkemizi parçalama planlarına karşı durmak vazgeçilmez bir yurtseverlik görevidir. Kendi tarihimize, eksiğiyle fazlasıyla, sahip çıkalım ve her fırsatta gerçeklerin ortaya çıkarmasına yardımcı olalım ve varsa bir yalan, söyleyenlerin yüzlerine vuralım.